"Enter"a basıp içeriğe geçin

Ahzap 37, Evlatlığın Eski Eşiyle Evlilik mi yoksa İnsanları Eşitleyen Bir Devrim mi?

Aslında bu yazı üç yıl önce yazıldı ancak tıpkı yazının konusu olan ayette dillendirilen “ziyade kılınmış kişi” nin yaşadığı korkuya benzer bir korkuyla çekmeceye atıldı ve yayınlanacağı tarih için ilahi huzurdan bir işaret fişeği beklendi.

O işaret Twitter’den geldi. Hadis ve rivayetlerden yola çıkarak İslam’a ve Kur’an’a saldıran bir hesaba yönelttiğim eleştiriler üzerine ateist gruplardan gelen tepkilere belli bazı ayetler malzeme ediliyordu. O ayetlerden biri de Ahzap 37’idi…

Genel kabul görmüş geleneksel yoruma göre bu ayet Peygamberimize, evlatlığının eşi ile evlenmesi için izin veren, hatta emreden ayetti. İddiaya göre;

“Zeyd bin Harise radıyallahü anh çocuk yaşlarında annesi ile akrabalarını ziyarete giderken başka bir kabilenin baskınına uğradı. Esir alınan Zeyd, Mekke’ye Suk-ı Ukaz denilen panayıra getirilerek satılığa çıkarıldı. Hakim bin Hizam, Zeyd’i 400 dirheme satın aldı ve halası hazret-i Hadice’ye hediye etti. O da Peygamber efendimize hediye etti.”( Rehber ansiklopedisi)

Önce ayetin nuzül gerekçesi olarak bütün meal ve tefsirlerde altı çizilen bu ve buna benzer rivayetlerdeki mantık hatalarına göz atalım:

  1. Yine aynı kaynaktan (Rehber ansiklopedisi) aldığımız bilgiye göre; “Zeyd bin Harise Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin azadlı kölesi. Yemenli olup, tahminen miladi 575 yılında doğmuştur.”

Peygamberimizin doğum tarihi ise 571’dir, yani Zeyd peygamberimizden sadece dört yaş küçüktür. Hatice ile evlendikten sonra kendisine hediye edildiğine göre, Zeyd peygamberimizin yanına geldiğinde 20 yaşındadır. 20 yaşında bir delikanlının evlatlık edinildiğini ileri sürmek gariptir.

  • Aynı gelenekçi referanslara göre, Zeyd peygamberimizin evlatlığıdır ve Araplar’da yaygın olan evlatlık müessesini ilga etmek üzere bu ayet indirilmiştir. Oysa Kur’an’daki diğer ayetlere baktığımızda evlatlık edinme konusuna gayet olumlu yaklaşıldığını ve evlatlık edinilen peygamberlerden bahsedildiğini görürüz (12/Yusuf: 21, 28/Kasas: 9). Kur’an’da kaldırılan gelenek evlatlık değil, en fazla, azad edilen kölelerle ilgili devam eden uygulamalar olabilir. Nitekim Ahzap 4’de “Onları babalarının isimlerini vurgulayarak çağırın” diye seslenilir. Eski sahiplerinin isimleriyle çağrılmaya devam edilen azadlı köleler tamamen özgürleşemiyorlar ve ismen de olsa eski sahiplerine bağımlı kalıyorlardı.

Şimdi ayeti inceleyelim:

Nuzül gerekçelerinin, yani rivayetlerin gölgesi altında meallendirilen ayetlerle ilgili bazı ön açıklamalarda bulunmak elzemdir çünkü zihin ve bilinç dünyamızı işgal eden hikayeler ilahi kelamın evrensel mesajını perdeleyebilmektedir. Sadece “anlamak” amacıyla üzerlerine eğildiğimiz ayetleri okumadan önce, o ayetlerle ilgili duyduğumuz veya okuduğumuz tüm ek bilgileri, hadisleri, rivayetleri, tefsirleri zihnimizden resetlemek zorundayız. Önce bu işlemi gerçekleştirdikten sonra ise yapmamız gereken ikinci bir işlem vardır; meallerden destek almak ama onlara bağımlı kalmadan, kelimeleri: Arapça ve etimolojik sözlüklerden araştırmak ve en yakın, en tutarlı manaya ulaşmak için çabalamak.  

Bu iki işlemin ardından Ahzap 37’i ele aldığımızda karşımıza, bu ayette ve yine bu surede geçen ikinci bir ayette yapılan bir hata önümüze serilir. Kur’an’da “evlatlık” kelimesi geçtiği halde, bu ayette geçen başka bir kelime “دْعِيَٓائِهِمْاَ” (ed’îyâi-him) “evlatlık” olarak çevrilmiştir. Bu kelime tekil olarak “دَّعِيُّ “ , çoğul olarak ise “أَدْعِيَاءُ” şeklini alır. Kuran’da iki yerde geçer (Ahzap 4 / Ahzap 33) . “دَّعِيُّ “ nun fiil kökü “د عو /دَعَا “ dır. Bu fiil “çağırmak, dua etmek, yalvarmak, davet etmek” gibi anlamlara gelir. Araplar arasında, biyolojik ailesi dışında başkasına nisbet edilerek çağrılan kişilere; bizim dilimizle ifade etmek istersek: beslemelere, yanaşmalara, odalıklara “ed’îyâi”, yani “çağrılan, bir ismi olmayan” deniliyordu.

Evlatlıkların konumu ise çok daha farklıdır ve Kur’an’da daha farklı bir ifade ile “veleda(en)” (وَلَدًاۜ) anılır:

Mısır’dan onu satın alan ise karısına dedi ki “ona kıymet ver, iyi bak, belki bize yarar veya onu evlat (وَلَدًاۜ) ediniriz”…(Yusuf 21)

Ve yine:

Firavun’nun karısı “bana da, sana da göz aydınlığıdır. Öldürmeyin, belki bize yarar veya onu evlat (وَلَدًاۜ) ediniriz” dedi.  (Kasas 9)

Demek ki, ayette bir evlatlıktan değil, o toplumda adına “ed’îyâi” denilen özel bir sınıfa ait, bir şahıstan söz edilmektedir.

Bu ayetin meallerindeki ikinci bir gariplik ise “vetaren” (وَطَرًاۜ) kelimesinin çevirisinde karşımıza çıkar. Bu kelimeye cümle içinde kurulabilecek en olumsuz anlam (ilişki) yüklenmiştir. “ر ط و “ kök harflerinden türeyen “Vetaren” kelimesi Kur’an kavramları sözlüğüne göre;

Arzu, dilek, merak ve önemli ihtiyaç manasına gelir (Müfredat, Rağıp el-Isfahani)

Üçüncü probleme gelirsek; Kur’an’da evlenme / evlendirme manasında kullanılan kelime “Zevvece/ زَوَّجَ” fiilinden değil, “Nikâh” (n,k,h) kelimesi ve türevlerinden türetilir. İmreet-ü Lût, İmreet-ü Nûh ve İmreet-ü İmrân misallerinde görüldüğü üzere, “erkeğin nikâhlı eşi” anlamını karşılayan kelime olarak daha çok “İmreetün/ اِمْرَأَةٌ” kelimesi kullanılmıştır. Bu ayette nikah yerine “Zevvece”, İmreetün yerine “zevce” kelimeleri kullanıldığı halde, meallerde “evlendirdik, eşini” şeklinde çevirilerin tercih edilmesi düşündürücüdür.

Diğer bir problem ise kadâ (قَضٰى) kelimesinin mealinde göze çarpmaktadır. Aşağı yukarı tüm meallerde, “vetaren” kelimesi ile birlikte “ilişkisini kesmek” olarak çevrilen kelimenin, Kur’an’daki diğer çeviri şekilleri dikkate alındığında, ağırlıklı olarak “hükmetmek” anlamında kullanıldığını, bir istisna olarak sadece Ahzap 37’de “kesmek” olarak çevrildiğini görürüz.

Şimdi ayeti kelimelere bölerek inceleyelim:

1.            ve iz: Ve hani

2.            tekûlu: diyordun

3.            li: … e

4.            ellezî: ki o

5.            en’ame : nimet verdi

6.            allâhu: Allah

7.            aleyhi: ona

8.            ve en’amte: ve sen nimetlendirdin

9.            aleyhi: onu

10.          emsik: tut

11.          aleyke: yanında

12.          zevce-ke: zevceni

13.          ve ittekı: ve takva sahibi ol

14.          allâhe: Allah

15.          ve tuhfî : ve saklıyorsun

16.          fî: içinde

17.          nefsi-ke : senin nefsin

18.          mâ: şey

19.          allâhu: Allah

20.          mubdî-hi: onu açıklar

21.          ve tahşe: ve korkuyorsun

22.          en nâse : insanlar

23.          ve allâhu: ve Allah

24.          ehakku: daha çok hak sahibi

25.          en tahşâ-hu: ondan korkman

26.          fe: sonra

27.          lemmâ: olduğu zaman

28.          kadâ: hükmettiğinde

29.          zeydun: ziyade kılınmış, hediyelendirilmiş kişi

30.          min-hâ: onun tarafından

31.          vetaren: istenildiğine

32.          zevvecnâ-ke-hâ: seni tezvic ettik

33.          likey: için

34.          lâ yekûne: olmaz

35.          alâ el mu’minîne: mü’minlere

36.          haracun: güçlük, zorluk

37.          fî:konusunda

38.          ezvâci: izdivac

39.          ed’îyâi-him: onların beslemeleri

40.          izâ : o zaman

41.         kadav: hükmettiklerinde

42.          min-hunne: onlar tarafından

43.          vetaren : istenildiğine

44.          ve kâne : ve oldu

45.          emrullâhi (emru allâhi): Allah’ın emri

46.          mef’ûlen: yerine gelmiş

Tutarlı bir anlam verecek şekilde birleştirelim:

Hani sen, Allah ve senin tarafından nimetlendirilen kişiye; “zevceni yanında tut, Allah’a karşı takva sahibi ol, Allah’ın açıkladığı şeyi içinde saklıyorsun ve insanlardan korkuyorsun, Allah korkulmaya daha çok hakkı olandır. Ziyade kılınmış kişi, onun tarafından istenildiğine kanaat getirdiğinde seni onunla tezvic ettik ki, mü’minler, beslemeleri onlar tarafından istenildiklerine hükmettiklerinde izdivac için zorluk çekmesinler. Ve Allah’ın emri yerine gelmiş oldu” diyordun.

Evlatlık yok, boşanma (talâk) yok, evlilik (nikah) yok, karı-koca kavramlarının hiçbiri yok, hepsinden önemlisi “Zeyd” diye biri yok…  

Bu ayete bakarak “evlatlığı olan Zeyd’in boşadığı karısı ile evlenmesine izin verilen ayet” yorumunda bulunmak için nuzül gerekçesi diye anlatılan rivayetlere sığınmak gerekiyor. O rivayetlerden sıyrılıp baktığınızda ise karşınıza o evrensel mesaj çıkıyor;

Bir besleme pekala kendisinden daha üst bir statüye sahip insanla birleşebilir. Özgür ve sosyal statüsü yüksek bir insan da pekala azatlı bir köleyle veya daha düşük seviyeden biriyle biraraya gelebilir.

Ve bittabi en doğrusunu Allah bilir.

3 Yorum

  1. Hanimefendi bu ayet egip bukmeden anlasilamiyor mu yahu?
    Ben tanri olsam herkesin ilk anladigi seye inanmasini saglayacak sekilde kurarim cumleyi.
    Altan girip usttem cikacaksam ne anladim bu isten.

    Kisaca Muhammed eline yuzune bulastirmis, kontrolu kaybetmis, zirvalamis, yakismamis. Bu boyle.

    Dupeduz zirva olan birseyi guzelleyecegim diye ne kadar yormussun kendini. Rahat olun biraz. Bakin ne kadar guzel blogunuz var, keyifle okuyorum herseyi; ta ki bunu gorene kadar. Tutamadim kendimi kusra bakmayin.

  2. Emine Arslaner Emine Arslaner

    Yorumunuzu okurken istemsiz gülümsedim Necati bey Ziyaretinizden dolayı teşekkür ederim.

  3. Aslı Sümer Aslı Sümer

    Merhaba,

    İlgiyle okudum bu yazıyı ama açıkçası sizin analizinizin geçerli olup olmadığını değerlendirecek birikimim yok. Şunu merak ettim: Tüm bunlar sizin tek başınıza yaptığınız çıkarımlar mı yoksa başka kaynaklardan mı faydalandınız bu yazıyı yazarken? Eğer bunlar doğruysa, İslam dinine yapılan saldırıların en önemli gerekçelerinden olan bu ayetle ilgili, İslam alimlerinin böyle bir çalışmayı yapmamış ya da yaptıysa da bu çalışmanın yayılmamış olması çok düşündürücü değil mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir