Jürgen Todenhöfer / Frankfurter Rundschau Gazetesi
Irak’a muhtelif fasılalarla seferler yaptım: İki kere savaştan önce, iki kere de savaştan sonra… En son geçen yaz Bağdat’a 110 km uzaklıktaki Ramadi’ye gittim. İnsanlar, yıllardır Amerikan askerlerinin refakatine ihtiyaç duymayan bir Batı’lı görmediklerini söylediler. Ben bir çocuk yardım kuruluşunun sağladığı vize sayesinde, şahsi gayretlerimle orada bulunduğumu söyleyebilirim. Yolculuğa çıkmadan önce çeşitli uzman kişilerle konuştum: Bilim adamlarıyla, insan hakları savaşcılarıyla, Iraklılarla, Amerikalılarla, Avrupalılarla…
İşte bu yüzden Ramadı’de geçirdiğim Ağustos aylarından çok önce, Amerikalıların ve İngilizlerin o ülkede sürdürdükleri savaşın Terörizme karşı bir özgürlük savaşından ziyade bir petrol savaşı olduğunu biliyordum.
Televizyonlarda savaşın hakiki yüzü görülmez. Pentagon kendi enformasyon monopolünü çok ustaca kullanıyor. Amerikan askeri kuvvetleri ülkede günde yaklaşık 100 saldırı gerçekleştiriyorlar; ateş açıyorlar, bombalıyorlar, nedenli nedensiz insanları tutukluyorlar. Pentagon bunları göstermiyor cünkü, işgal kuvvetlerinin yıktıkları evleri göstermek, o evlerin enkazı altında kalan sivil masumları da göstermeyi gerektirir.
Ayrıca, hergün yaklaşık 100 kadar meşru direnişe sahne oluyor Irak… El-Kaida’dan farklı olrak sivil halka değil de, işgal kuvvetlerine karşı gösterilen haklı bir direnişe. 100 000’den fazla Iraklı bu direnişin içinde yer alıyor. Onlar ülkelerinin bağımsızlığı için savaşıyorlar ve halk tarafından destekleniyorlar. Pentagon bunlardan bahsetmiyor.
Biz sadece El-Kaida’nın düzenlediği intihar saldırılarından haberdar olabiliyoruz. El-Kaida sivil halkın hayatını hiçe sayıyor ve hatta onları kullanıyor. El Kaida’nın eylemleri gösteriliyor cünkü bu eylemler vasıtasıyla Pentagon Irak’ta El-Kaida’ya karşı savaştığını iddia edebiliyor. Bu çok saçma…
Büyük çoğunluğu yabancı ülke vatandaşı olan 1000 kadar El-Kaida üyesi Irak’la ilgilenmiyor. Askeri sözcü General Bergner bile bunların yüzde 80, 90 kadarının Irak’lı olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı. Bir çoğu Suudi Arabistan, Pakistan, Avrupa vatandaşı…
El-Kaida Irak’ta en faal olduğu dönemlerde aşağı yukarı 3000 tane yabancı uyruklu adam kullandı. Bunların bir kısmı öldürüldü ancak çoğunluğu Iraklılar tarafından sürüldü cünkü halkın büyük çoğunluğu El-Kaida’ya güvenmiyor. Bu gerçeği USA’nın kendi başarısıymış gibi yansıtması gerçekten çok komik.
Benim karşılaştığım bütün Iraklılar hangi milletten olursa olsun, sivillere karşı şiddet eylemlerini reddediyorlardı. El-Kaida’nin halifeliğini ilan ettiği yer olması hasebi ile bir anlamda bu Terör örgütünün başkenti sayılan Ramadi’deki insanlar bile “El-Kaida ile bir ilişkimiz yok bizim” diyorlardı.
Aynı zamanda bu insanlar, sözüm ona bu marjinal Terör örgütü yüzünden bir halkı inim inim inleten ve tıpkı onun gibi sivil insanları katleden Amerikan işgal kuvvetlerinden de yıldıklarını söylüyorlardı. Eski Amerikan askerleriyle ilgili haberler, yaralı ve travma geçiren insanlarla ilgili haberler, işgalde işlenen vahşetin boyutlarıyla ilgili bir fikir veren bu görüntüler yürek parçalayıcıdır.
1,2 Milyon Iraklı bu savaşta öldürüldü. Bir Milyon Iraklı ağır yaralandı, sakat kaldı. Bağdat’da her iki evden biri bir kurban verdi. Bunlar bağımsız İngiliz araştırma enstitüsü ORB’nin verileri…
Bu kurbanlardan biri de Ramadi’li Kerim’di. 19 yaşındaki genç delikanlı… Aşağı yukarı aynı yaşlarda olduğu kardeşi gibi, o da savaşla bir ilgisinin olmasını istemiyordu. İyi bir eğitimin, bir yuvanın, bir evin ve bir arabanın hayallerini kuruyordu. Iraklı yaşıtları gibi Batı’lı tarzda giyiniyor, Batı müziği dinliyordu. Ülkesindeki birçok insan gibi Batılı yaşam tarzından hoşlanıyordu.
Kerim akrabasına ait bir evin önünde Amerikan askerleri tarafından vuruldu. Ailesi bütün gece pencereden, cesedinin etrafında gittikçe göllenen, gittikçe koyulaşan kan birikintisini izledi.
Said, ağabeyine yardım edebilmek için davrandı ancak ailesi engelledi. Onun da öldürülmesinden korkuyorlardı. Bu olaydan bir iki ay önce de küçük erkek kardeşi yine Amerikan askerleri tarafından kurşunlanmıştı.
Said’le uzun uzun konuştum ve neden silahlanıp bir direnisçi gruba katıldığını sordum. Bana acı acı baktı ve „İki erkek kardeşinde öldürülseydi sen ne yapardin?“ diye sordu.
Irak’ın direnişi de halkı gibi heterojen. Bu direnişin içinde sünni ve şii gruplar, Hıristiyanlar, Komünistler, Sosyalistler, Liberaller, Baatistler, Saddam Hüseyin’in partisine bağlı gruplar var. Bütün gün fırıncı, öğretmen, öğrenci olarak işgalcilerle birlikte çalışıyorlar, gece ise silahlarını alıp onlara karşı savaşıyorlar.
Kısa süre önce Amerikan yönetimi 2007’de durumun düzeldiğini, gelişmelerin memnuniyet verici olduğunu söyledi. Direnişin bazen silah kes yaptığı doğrudur. Ancak bu durum, Irak savaşındaki vahşetten hiçbirşey kaybettirmiyor.
İki yıl önce günde ortalama 600 Iraklı öldürülüyordu, bügün bu sayı uzmanların tahminlerine göre 200’e indi. Bunların çoğunluğu sivil. Ayda 6000 insan eder ki bu rakam, 11 Eylülde World Trade Center’de öldürülenlerin iki katından fazlasına tekabül eder. Bu tablonun neresi memnuniyet vericidir? Iraklıların hayatına gösterilen bu kayıtsızlık karşısında dilim tutuluyor.
2007 yılında Irak’da diğer yıllardan çok daha fazla Amerikan askeri hayatını kaybetti. Resmi olarak 4000 işgalci asker öldü. Gerçek sayı çok daha yüksek çünkü, Blackwater gibi özel orduların kayıpları istatistik verilere yansımıyor. Bu tablo nasıl memnuniyet verici olarak izah edilebilir, anlamıyorum… Sanıyorum Kasım’daki başkanlık seçimlerine kadar Irak’tan hep zafer haberleri alacağız.
Çok, çok üzgünüm…
Bu makale Emine K. Arslaner tarafından TIMETURK için tercüme edilmiştir.
İlk Yorumu Siz Yapın