"Enter"a basıp içeriğe geçin

Hz. Muhammed gülmeyi severdi

Peter Schütt

Çev. : Emine Karahocagil Arslaner

 

Eski ve en güvenilir Hadis bilginlerinden Buhari Peygamberle ilgili bir olayı aktarır. Rivayet edildiğine göre, birgün bir adam peygambere gelir ve şikayetini arzeder: Ey Allah’ın elçisi, ben kaybedenlerdenim. Hz. Muhammed, „peki benden ne istiyorsun?“ diye sorar. Adam göz yaşları içinde, Ramazanda oruçluyken eşiyle cinsel ilişkiye girdiğini itiraf eder. Allah resulu adama, azad edecek bir kölesi olup olmadığını sorar. Adam olmadığını söyler. Peygamber 60 fakiri doyuracak imkana sahip olup olmadığını sorar. „Hayır“ der adam. Resulullah düşünürken, başka bir adam eline içi taze hurmalarla dolu bir sepet uzatır. Hz. Muhammed çare arayışı içindeki adama „gel“ der ve „al bu hurmaları ve sadaka olarak ihtiyaç sahiplerine dağıt“ der. Adam, „ben bu hurmaları benden daha fakir insanlara mı dağıtacağım? Allah biliyor ki, benim ailemden daha fakir bir aile yoktur“ der. Bu cevap üzerine Peygamberin dişleri görünecek kadar güldüğünü ve adama „al bu hurmaları evine götür ve hanımına, çocuklarına ver ki sevinsinler“ dediğini yazar Buhari..

Bu Hadis rivayeti, peygamberin güldüğünü vurgulayan düzinelerce Hadis rivayetlerinden sadece bir tanesi. Peygamberden rivayet edilen binlerce Hadisten tümü sahih sayılamasa da, Muhaddislerin gösterdikleri çeşitli ravilerin şehadetleri Hz. Muhammed’in neşeli bir insan olduğu konusunda ortada bir şüphe bırakmıyor.

Kur-an’a ve Peygambere kadar uzanan bir İslami hiciv, latife, mizah geleneği vardır. Binbir gece masallarında, Arap yazar Abdullah Nefzavi’nin kitabı „Itırlı Bahçe“ de yada Nasreddin Hoca’nın sivri dilli, afacan fıkralarında … Bütün bu İslami Lirik kelam sanatının klasik belgelerinde, müslümanların mizah alanında zirveleri zorlayan, gelişmiş zekalarının mütenevvi izlerini bulursunuz.

Moğol İmparatorlarının ve Osmanlı Sultanlarının saraylarında saray soytarıları sahip oldukları yüksek itibarın keyfini çıkarırlardı. Onların alay etme özgürlükleri vardı ve ihanetten dolayı suçlansalar bile asla boyunları vurulmazdı. Tabi ki tabular vardı. Ancak mizahçılar asla kutsalları, Kur-an’ı ve Peygamberleri paranteze almadılar. Peygamber onlar için dokunulmaz (masun) ve yanılmaz biri değildi. Sonuçta o da Kur-an’da Allah tarafından ağır şekilde azarlananlardı. Kur-an’ı Kerim’in 80. süresinde Peygamberin kör bir insanı nasıl ihmal ederek bir başka ziyaretçiyle ilgilendiği anlatılır. İslam dünyasında halk dilinde şu cümlelerle başlayan fıkralar çok yaygındır: Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed öbür alemde karşılaşırlar…

Peygambere beslenen hürmet bu mizah algısını asla tahrip etmemiştir. Tam tersine onu metafizik-ruhani, farazi bir alemden alıp insanların yaşadığı aleme taşıyarak, teolojik olarak yeterli eğitime sahip olmayan inanırların dünyasına yakınlaştırmıştır. Lakin, bugün müslümanlar gülmeyi unuttular. İslam’ın hiciv kültürünün tamamiyle tüketildiği görülüyor. Hemen her ortamda, her tarafta latife ve istihzayı -özellikle dışardan yapılıyorsa- daha başlamadan boğmakla mükellef bekçiler bitiyor. Sudan’da, sınıfın sevilen öğrencilerinden birinin adını, yani Muhammed ismini bir oyuncak ayıya verdiği için tutuklanan ve sürülen İngiliz öğretmen özellikle tutucu çevrelerdeki mizah kısırlığına verilebilecek aktuel örneklerden sadece biridir. Buna mukabil, müslüman ingilizler kurulunun pedagoglarla dayanışma içine girerek, sert protestolarla öğretmenin affedilmesini sağladıklarını unutmayalım.  Hamburg, İmam Ali camisinin vaizesi Halima Krausen da yazı masasına bir oyuncak ayı koyarak olayı protesto etti ve bir Cuma vaizinde, Peygamberimize oyuncak ayı yakıştırması yapmanın sakıncalı olacağını ancak bir oyuncak ayıya Muhammed ismini vermekte hiçbir sakınca olmadığını izah etti müslüman halka.

Afganistan’da insanları yine sokağa döken lanetli Muhammed karikatürleri ile ilgili tartışmalar da oldukça semptomatik. Bu protestolara vesile olan neden daha da gülünç. Ben karikatürlerin genelini basit buluyorum, peygamberin başını fitilli bir bomba olarak tasvir eden karikatürü ise oldukça zevksiz. Şüphesiz eğlencenin de bir sınırı vardır ancak buna mahkemeler değil, basında bu işlerden sorumlu kişilerin kendileri karar vermelidir. Espri konusunda bir başka zevksilik örneğine Munsterland’da tesadüf ettim. İki yıl önce biri, tuvalet kağıtlarına Kur-an ayetlerini yazarak piyasaya sürmeyi planladığını söylemişti. Bu adamı adalet değil, yürekli yerel siyasetçiler ve komşuları vazgeçirmişti. Münsterli İslam araştırmacısı Muhammed Sven Kallisch’in düşüncelerini paylaşıyorum: müslümanlar ceza yasasındaki Allah’a hakaretle ilgili paragrafların kaldırılması için tavır koymalılar. Allah büyüktür ve beşerin kendisi ile ilgili istihzalarından zarar görmeyecek, tahkir olmayacak kadar yücedir. Aynı şey Peygamberler için de geçerlidir.

Hyç Muhammed İslam’da ay’a benzetilir. Ay ışığını nasıl güneşten alıp dünyaya yansıtıyorsa, Allah resulu de vahyi Allah’tan alarak insanlara ulaştırır. Suya düşen gölgesini birilerinin taş atarak bulandırması ay’a zarar vermez. Müslüman çevrelerde mizahla ilgili hasselerin az geliştiğini görüyoruz. 11 Eylül 2001 den sonra „Allah’ın güneşi Alster nehrinin üzerinde gülümsüyor“ isimli kısa hikayelerimi bastırmak istediğimde, bu ironik başlık çok rahatsız edici bulunmuştu. İş için ayarlanmış olan Mühih’teki „Al İslam“ kitap sevkiyat şirketi, kitabın sürümünü ve satışını yapmayı reddetmişti. Yahudiler gibi alay etmekle suçlanmıştım ve hatta utanmaz yahudi hicivci Ephraim Kishon’u örnek aldığım iddia edilmişti. Özellikle, bir hikayemde anlattığım ve gerçekten vuku bulmuş bir olay çok berbat bulunmuştu. Olayda, Hamburg St- Georg’daki Arnavut camisine kaçarak sığınan Polonya’lı bir genel ev kadınının yarattığı şaşkınlığı anlatmıştım. Gerçekten de, esprili bir insansanız günümüzün müslümanları tarafından Yahudi zevklerini tasdiklemekle itham edilmeniz çok kolay. Eskiden Şark’da, esprilerindeki ince zekalarıyla takdir toplayan yahudilerin, şimdi aynı çevrelerde negatif önyargılarla karşılanmaları ne garip.

Bütün bunlara rağmen müslümanlar öğrenme kabiliyetine sahiptirler. Kısa bir süre önce Paderborn’da bir Türk, nişancılar kralı seçildi. Belki yakın bir gelecekte başka bir müslüman, Köln Karnavalında Karnaval prensi seçilebilir. Allah izin verirse muhteşem işler başarılacaktır. Bugünlerde Köln’de mümtaz isimlerin bazı teşebbüşlerinden bahsediliyor. Bunlardan biri, Ehrenfeld’deki camiinin minareleriyle ilgili. Söylenildiğine göre, 42 metre yüksekliğinde planlanan bu minareler, şehrin sembolü olan 147 metre yüksekliğindeki Dom Katedralinin kulelerini gölgede bırakacakmış. Demekki, müslümanların 42 metresi, Hıristiyanların 147 metresinden daha uzun bir gölge düşürüyor yere. Türk Hiciv ustası Nasreddin Hoca’yı selamlıyorum…

(13 Mart 2008 tarihinde www.timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir