Almanca yayın yapan Filistin portalı, Gazze’de silahların henüz sustuğu sıralarda; “Anne will, aber darf nicht?“ diye bir başlık attı. Alman devlet televizyonu ARD’de yayınlanan ‘Anne Will Talkshow’ programının moderatörü olan Anne Will, programcılığının yanı sıra insancıl kimliği ile de tanınıyor. “Will” Almancada “istemek” fiiline tekabül ediyor. Filistin portalı Anne Will’in Gazze konulu programının son anda iptal edilmesini güzel bir kelime oyunuyla böyle duyuruyordu; “Anne istiyor ama yapamıyor mu?”…
Afrikalı çocuklar için düzenlediği kampanyaları, kucağındaki zenci bebelerle verdiği pozlarla medyaya ustaca ulaştıran başarılı programcı, zihinlere kazıdığı bu insan sever imajından, 11 Ocak tarihli Filistin konulu programın son anda iptal edilmesiyle bir hayli uzaklaştırıldı. Bütün gayretlere rağmen hadisenin medyada bomba etkisi yaratması engellenemedi. Özellikle Osnabrück Üniversitesi’nden İranlı Profesör Mohssen Massarrat’ın program yapımcılarına ve ARD yönetimine yazdığı propaganda mektupları sayesinde olay, İsrail lobisinin Alman medyası üzerindeki baskısı ve basın özgürlüğü kapsamında ele alınabildi ve tartışıldı. Haddızatında programın iptaline neden olarak ileri sürülen argüman hiç de yenilir yutulur cinsten değildi. ARD yönetimi ve programın redaksiyon kurulu “İsrail’in Gazze’ye düzenlediği bu askeri operasyonun Alman seyircisi açısından çok büyük önem arzetmediğini” ileri sürüyordu. Programa konuk olarak haftalar öncesinden Almanya’ya davet edilen ve programdan dört gün önce Almanya’ya gelen Filistinli barış aktivisti Sumaya Farhat, ARD’nin aldığı kararla kelimenin tam anlamıyla şoka uğradı. Nasıl uğramasın ki? Filistin’den Almanya’ya Gazze katliamı ile ilgili tecrübelerini ve düşüncelerini serdetmek üzere çağrılmıştı ancak programdan bir gün önce eline Filistin’e dönüş için uçak bileti tutuşturuluyor ve şöyle deniliyordu; Gazze’yi değil “İntihar” konusunu tartışacağız. Sumaya Farhat Filistin’deki dostlarına yazdığı bir e-postada, Filistin’e döndüğünde Alman televizyonlarının Gazze konusunu tartışmaya değer bulmadıkları için iptal ettiklerini nasıl anlatacağını düşünmekten gözlerine uyku girmediğini anlatıyordu.
İsrail, dünya basınını sadece baskı altında tutmuyor, aynı zamanda da profesyonel taktikler, açık veya gizli müdahalelerle bilfiil yönetiyor. İsrail ahtapotunun kollarının bir kısmında bebekleri katleden kanlı kılıçlar şakırdıyor. Bu canavar, geri kalan kollarıyla da mürekkebi kan olan kalemleri kullanıyor. Yazıyor veya yazdırıyor. Kirli propagandalarla, vicdanı iğdiş eden yöntemlerle sadece Alman basınını değil, bütün dünya basınını da istediği istikamette evirip çeviriyor.
İsrail’in gönüllü elçileri ve İsrail yanlısı sivil toplum kuruluşları Gazze katliamı süresince medyada kırılmadık dal, tahrip edilmedik alan bırakmadılar. Katliam boyunca tüm yerel ve uluslararası basın kuruluşları İsrail kaynaklı haber ağları tarafından bilgi bombardımanına tabi tutuldular. Berseba’ya atılan Kassam füzeleriyle ilgili bilgiye mi ihtiyacınız var? Hopla! Konuyla ilgili bütün veriler, masasının başında gündemi takip eden Alman gazeteciye anında ulaştırıldı. Gazze ile ilgili biriyle röportaj mı yapmak istiyorsunuz? Biz sizin için derhal buluruz. İşte mülakata değer en uzman kişilerin listesi ve işte telefon numaraları…
Denilebilir ki, gazeteciler en sıcak saatlerde dahi hiç yorulmadılar ve sıcak koltuklarından hiç doğrulmadılar. Bütün bilgiler İsrailli haber kaynakları tarafından saniyesi saniyesine aktarıldı. İsrail basına Gazze’ye girme yasağı koyarken, “biz size istediğiniz bilgileri vereceğiz. Lütfen yorulmayın” tesellisinde bulunmayı da ihmal etmedi. Gazze’ye atılan bombaları hasbel kader görüntüleyebilen gazetecilerin kameralarına İsrail ordusu tarafından el konuldu ve bu görüntülerin tümü silindi. Kendi iradesi dışında bilgi sızdırılmasını önlemek için İsrail, bizzat kendi ordusundaki askerlerin de cep telefonlarını topladı. Bölgede olmalarına rağmen hiçbir ise yaramadıklarını düşünen ve canları sıkılan gazetecilerin imdadına da Amerikalı şirketler yetişti. Avrupalı gazeteciler Amerikalı şirketler tarafından düzenlenen ve “olayların arka planını izleyin” yalanıyla makyajlanan İsrail turlarına ücretsiz katıldılar. Gazze katliamını takip etmek için bölgeye giden basın mensupları gayet hoş ve üstelik bedava bir İsrail tatili yapıp geri döndüler.
Sıcak çatışmaların yaşandığı sıralarda bölgede sadece AFP haber ajansının üç Filistinli muhabiri vardı. AFP’nin dışında yalnızca Reuters, CNN ve Guardian’in Gazze’de bulunan Filistinli muhabirleri katliam görüntülerini bütün dehşetiyle aktarmaya çalıştılar. Bu dört haber kaynağı dışındaki bütün dünya haber ajansları İsrail tarafından bilgilendirildiler. Son derece neutral (!) ve aktüel…
İsrail’in medya genelinde sürdürdüğü çirkin propagandalara verebileceğimiz örnekler hadden efsun. Hangisini yazacağımı, nasıl sıraya dizeceğimi inanın şaşırıyorum. Eski Amerikalı istihbaratçı Wayne Madson’un verdiği dudak uçuklatan bir haberle başlayayım. Bu habere göre İsrail dış işleri bakanlığı internet üzerinde bir siber savaşı tasarladı. Savaşla ilgili izlenecek yolları ve kullanılacak yöntemleri anlatan üç sayfalık bir memorandum hazırlandı. Memorandumda sanal alemde sıklıkla takip edilen sitelerde, forumlarda, bloglarda ‘kopyala yapıştır’ yoluyla dağıtılacak ‘İsrail’i savunan kısa metinler’ yer alıyor. Özel İsrailli grupların katkılarıyla, Gazze katliamı ile alakalı yapılan anketlerin sonuçları bir kaç saat içinde rahatlıkla İsrail’in lehine çevrilebiliyor, Youtube atılan İsrail aleyhtarı videolar sayfa üzerinden gönderilecek şikayetlerle hemen kaldırtılıyor ve antisemitizmin nasıl tırmandığını anlatan spam e-postalar yağdırılıyor… İsrail, internet üzerindeki Filistin’le ilgili anketleri maniple edebilmek için bir Firefox-Plugin bile kurdu. GIYUS isimli ve 30.000 kullanıcısı olan bu program sayesinde kullanıcılar, anında internetteki Filistin konulu anketlerden haberdar olup taarruza geçebiliyorlar.
Almanya’nın en büyük gazetelerinden Frankkfurter Allgemeine de İsrail’in siber savaşından nasibini aldı. Cenevre’de bulunan Birleşmiş Milletler’in İsrail temsilciliğinden gönderilen„We need your votes“ başlıklı reklam e-mail’i işkence makinasının internet çarkını hemen harekete geçirdi. Frankfurter Allgemeine’nin düzenlediği sanal ankete bir kaç saat içinde boşaltılan 120.000 oy, İsrail’in kanlı ellerini yıkayıp, Filistinlileri kendi çocuklarını öldüren psikopat katiller ilan etti.
Evet, İsrail tankları cesetleri eze eze Gazze topraklarından defoldu. Fırtına dindi, sular çekildi gibi görünüyor ancak İsrail’in medya ve siber savaşı hala devam ediyor. Bu kippalı sadistlerin emrinde şuursuz bir harem ağası vazifesini cebren icra etmeye mecbur bırakıldıkları için ara sıra rahatsızlık belirtileri gösteren samimi kalemlerin önü “antisemitizm” yaygaralarıyla kesiliyor. Erdoğan’ın Davos’da gösterdiği, insanı sümüklü böcekten ayıran yiğitlik; en zırva, en uçuk, en küstah ifadelerle lanetleniyor.
Sadece basını değil, bilim dünyasını da egosu ve menfaati doğrultusunda sevk ve idare ediyor İsrail. Avrupa’da yaşayan Türkler; düzenledikleri protestolar, yürüyüşler ve mitinglerle İsrail’in Gazze’de işlediği cinayetleri en çok tenkit eden millet olarak İslam dünyasının takdirlerini toplarken, İsrail’in de nefretini kazandılar. Daha katliam tüm hızıyla sürerken açıklanan bir araştırmanın sonuçları Almanya’da yaşayan Türkleri hedef tahtasına oturttu. Bu araştırmaya göre Türkler Almanya’ya uyum sağlama konusunda ülkede yaşayan en başarısız ve basiretsiz topluluk. Her izan sahibinin samimiyetsizliğine yemin edebileceği bu hasta dimağ, basını konuşturarak Türkleri kendi mahkemesinde hesaba çekmeye başladı. Türkler uyumsuzdu, Türkler eğitimsizdi, Türkler asosyaldi, Türkler işsiz güçsüz ve beceriksizdi. Alman basını Türkleri darağacına çekerken, Avusturya’da açıklanan başka bir araştırmanın sonuçları, sosyolojik araştırma diye önümüze getirilen bilimsel tetkiklerin sıhhatini sorgulamadan kabul etmenin ne kadar yanlış olacağını anlatıyordu. Avusturya’da yapılan bu araştırmaya göre Avusturya’daki İslam öğretmenlerinin yüzde sekseni cihad yanlısı, fanatik islamcıydı. Ard arda ve tam da Gazze katliamını müteakip servis edilen bu araştırmalar, zamanlamaları ve sonuçları açısından son derece iyi planlanmış olmalılar. Verdikleri mesaj İsrail yanlısı guruh tarafından gayet güzel pazarlandı ve Avrupa’da Gazze saldırılarıyla hız kaybeden İslamfobi’ye enerji sevkiyatı yapıldı.
Peki, İsrail dünyanın beynini nasıl bu kadar büyük bir beceri ve insan üstü bir performansla elinde tutabiliyor?
Yine bir örnekle bu soruya cevap arayalım. Türkiye, dünyanın en büyük medya patronlarından Haim Saban’ın adını ilk defa, Doğan TV’nın % 25 hissesini satın aldığında duydu. Haim Saban bir İsrail ve Amerikan vatandaşı olarak; medya grubu Kirch’in, ProSiebenSat.1 Medya AG’nin, en büyük Alman yayınevi Axel Springer’in ve Bertelsmann’ın sahibi. Alman Bild, Die Welt, Handelszeitung, Hörzu gibi gazete ve dergiler Saban’a ait. Playboy’a da sahip olan Yahudi işletmeci, dünyanın en büyük dergilerinden Newsweek’in de babası. Alman medyasının büyük bir kısmına, Türk medyasının ise bir kısmına hakim olan bu musevi iş adamı, Der Spiegel’de yayınlanan bir yazıda şu cümlelerle tanıtılıyor:
“Şimon Peres’e hayran. Ehud Barak’a bağışlarda bulunur ve Ariel Şeron’la her hafta telefon görüşmesi yapar. Olayların perde arkasını çok iyi bilenler Saban’ın Mossad’la da yakın ilişkiler içinde olduğunu söylüyorlar “(Der Spiegel 12/2003, Ş. 87).
Saban’ın İsrail’in politikalarıyla ilgili düşüncelerini anlamak ve felsefesini kavramak için Axel Springer’in yayın ilkelerine bakmak kafi aslında. İşte düşündürücü ilkeler:
1. Hür Alman hukuk devletinin Avrupa devletler topluluğunun olmazsa olmaz bir üyesi olması ve Avrupa halklarının birleşme çabalarının teşviki
2. Yahudilerle Almanlar arasında barışın sağlanması ve buna ilaveten İsrail devletinin yaşam haklarının desteklenmesi
3. Transatlantik birliği ve özgürlükçü değerler birlikteliği içinde Amerika Birleşik Devletleri’yle dayanışma
4. Her tür politik totalitarizmin dışlanması
5. Serbest piyasa ekonomisinin savunulması
Avrupa Komisyonu`nun Dış İlişkilerden sorumlu Avusturyalı üyesi Benita Ferrero-Waldner Şimon Peres’e, İsrail’in kanlı Gazze operasyonu ile imajını zedelediğini söylediğinde, Peres’den aldığı cevap çok manidardı: Kamusal düşünceyle değil, terörizmle savaşılır. Medya bugün İsrail’in yanında yer alıyorsa, bu savaşı İsrail çok önceden kazanmış demektir. Kamusal düşünceyle savaşılamıyor gerçekten… Kamusal düşünceyle, yani bütün hışmına, çirkefliğine, zorbalığına ve sahtekarlığına rağmen, İsrail’i büyük bir aymazlık içinde haklı bulan düşünceyle…
(Timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)
İlk Yorumu Siz Yapın