„Vaktiyle büyük bir devenin bir başı varmıs
Başsız deve olmaz ya, masal … neyse”
Tevfik Fikret
Türk insanına“z” harfinden başlayarak alfabeyi öğretsek daha büyük bir başarı sağlarız, zira bizim kafamız ters çalışır.
Örnek verelim;
Dünyada; önce dinlenilir sonra konuşulur. Türkiye’de; önce konuşulur, sonra konuşulur, hep konuşulur…
Dünyada; önce tanışılır sonra evlenilir. Türkiye’de; önce evlenilir sonra tanışılır.
Dünyada; önce emek verilir sonra kazanılır. Türkiye’de; önce kazanılır, sonra emek verilecekse verilir, verilmeyecekse de salla gitsin…
Ve tabi,
Dünyada; film çekilir, tutarsa romanı yazılır.Türkiye’de; roman yazılır, yüz yıl sonra dizi filmi çekilir, tutarsa kitap rafdan iner ve vitrine yerleşir.
Bizdeki şu çılgın dizi furyasında da sayısız terslik var. Çok duyduğunuz şeyleri tekrarlayıp dizilerdeki ahlaksızlıklardan dem vurmayacağım. Ahlaksızlıkla eleştirilen „Aşk-ı Memnu“ dizisinin yine bir roman uyarlaması olduğunu ve o romanın 100 yıl önce yazıldığını bilmiyor bizim mücahitler. „100 yıldır neredeydin beyzadem?“ diye sorduğumuz zaman alık alık bakıyorlar suratımıza. Aynı tiplerde enteresan bir „eskiye özlem“ de sezinlersiniz. Eskiler sütten çıkmış ak kaşıktır ama yenilerin tamamı kopuktur, sapıktır, müstehcendir bunlara göre. Aşk-ı Memnu’nun yazarının, yani Halit Ziya Uşaklığil‘in Osmanlı aydınlarından olduğunu ve eserlerini de Osmanlıca yazdığını kaç tanesi biliyordur, bilmiyorum…
Geçelim, çünkü bu yazıda bizdeki dizi ve sinema sektörünün kadınlar üzerindeki deformasyonunu ve zapt-u raptını anlatmak istiyorum…
Türk gösteri dünyasında çok laçka ve saçma bir süreç yaşanıyor. Öteden beri terbiyesiz ve inzibatsız olduğunu bildiğimiz toplumsal merakımızı artık yalnızca dizilere yöneltebiliyoruz. Yeni birşey üretemeyen kabız senaristler eski romanları pazarlarken, mesuliyetten de kaçıyor ve sadece reytinge odaklanıyorlar. Genellikle kadınlardan oluşan izleyici kitlesi de cahil ve ciddiyetsiz olduğu için çok büyük bir sorun yaşanmıyor ve böyle gelen devran, böyle devam edip gidiyor…
Alkışlayıcısı ve reklamcısı kadınlardan oluşan dizi piyasasında en çok kadınlar vuruluyor oysa… Gizlice yapılıyor infazlar ve enjekte edilen endorfin yüzünden kendini kaybeden şuursuz dişiler, aynı anda yalayıp yuttukları hakaretlerin farkına varamıyorlar.
Bilumum dizilerde inceden inceye kadın aleyhtarlığı işleniyor; eril kodlar, atadan miras hormonlar bir türlü terbiye edilip, hizaya çekilemiyor. Yeşilçam’ın çam yarması erkeklerini, lahana dudaklı porselen bebeklerini ve şuh bakışlı şeytan kadınlarını aşamayan Türk film sektörü daha bir zalimleşti. Yeni süreçte kadına ısrar ve inatla belli bir yer tahsih ediliyor ve bu cebr çok acımasız bir surette ifa ediliyor.
Bu dünyada herşeyden önce çirkin kadına yer yok. Daha da kötüsü; ortada hiç çirkin kadın yok. En çirkin, kaba saba, yaşlı veya hoddam (örn. Kurtlar vadisi; Memati, dayı) adamlara dahi yakıştırılan kadınlarda akıllara durgunluk veren bir zerafet, letafet ve gençlik göze çarpıyor.
Sahi, bu ülkede hiç mi çirkin bayan yok efendiler?
Çirkin kadınları misak-ı milli sınırlarından öteye mi dehlediniz?
Türkiye gerçekten; çirkin ve yaşlı erkeği bol ama hiç çirkin hatunu olmayan bir ülke mi oldu biz görmeyeli?
Sağlaması yapılmamış, mantık örgüsü yanlış kurgulanmış bütün popüler dizilerde tek tük oynatılan yaşlı kadınlar da da müthiş bir cazibe söz konusu ama ataerkillik öyle işlemiş ki ruhlara, senarist suntalar bu nazeninlere de az buçuk mutluluğu çok görüyorlar. Aşk-ı Memnu dizisindeki Matmazel, Adnan beyinin peşinden; Yaprak Dökümü’nde rol alan Perihan Savaş ise -suratına bakan erkek olmadığı için- kafadan çatlak kızının peşinden seyirtip duruyorlar.
Bütün bu dizilerde Türk toplumuna özetle şu söyleniyor;
Kadın genç ve güzel olacak, olmalı, olmak zorunda. İhtiyar bir kadın zarif olabilir ama ilgiye layık değildir, kaldır at kenara. Çirkini ise tümden yok say…
Erkeğe gelince… Onun en çirkini, odunu, zamparası veya maskarası makbuldur. Aslında erkeğin her türlüsü makbuldur, erkek olsun yeter ki…
Ve bu dizileri en çok kadınlar izliyor…
Kadınlar yine kendi elleriyle kendilerini bıçaklıyor.
Bir süredir ,Türk insanının psikolojisine bir miktar yaklaşabilmek maksadıyla izlediğim dizilerin tamamını protesto ederek, televizyon orucuna başlıyorum. Akıl fikir sahiplerini ve özellikle hemcinslerimi de bu cidale davet ediyorum.
Çocukluğumuzun Perihan ablası geri dönmedikçe; yaşlı veya çirkin ama aklıyla çevresindekileri büyüleyen kadın kahramanlar dizilere, filmlere ve bilumum programlara serpiştirilmedikçe ekranların karşısına dönmeyin.
Cinsel kimliğinize sahip çıkın hanımlar, yoksa kızlarınızı daha berbat bir gelecek bekliyor.
http://www.habertaraf.com/yazarlar/2020.html
İlk Yorumu Siz Yapın