"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yahudi mi, yoksa muhafazakar ajan mı?

Grausset’in bir sözü Türkiye’nin şu günlerdeki ruh halini çok güzel anlatıyor: Otuz dokuz – kırk beş kıyametine şahit olanlar Roma’nın çöküşünden beri insanlığın böyle bir hercü merc seyretmediğini sanırlar.

Öyledir gerçekten; çünkü toplum balık hafızalıdır. Hafıza uyuşur lakin tarih uyumaz.

 

Arşivler, dosyalar, polis raporları, tutanaklar ve ard arda gelen tevkifler hafızamızdaki enkazı teker teker muayeneden geçirmemize vesile oldu mu? İnsanlarımızın döndürülen kafacağızları idraklerini de iş göremez hale mi getirdi yoksa? Paranoyaklığın zirvelerinde oksijen faktörü yüzünden dönme dolaba dönen kafalar,  tarihi vesikaları birer reçete olarak algılayamayacak kadar bulanık. Şuur uyuşunca, tarihin uyanıklığı da fayda etmiyor. İçimizden tokatlamak geliyor yanımızdakini; tokatlamak, tekmelemek ve kovmak…  Tedbir almak, mesafe koymak ve eğer bu mümkün değilse yumruklamak; yine olmuyorsa kaçmak…

 

Cehennemden kaçarken yılanlarla dolu bir kuyuya yuvarlandık;  artık herkes bizim düşmanımız.  Güvenliğimizin teminatı sayarak dağlara şahadete yolladığımız evlatlarımızı emri yevmiyelerine tevdi ettiğimiz generallerin, komutanların da dişlerinden kan sızan vampirler olduklarını görüp cinnet geçiriyoruz.  Dehşet filmi çevriliyor. Ama hiç de yeniye benzemiyor. Surat aynı surat, makyaj tazelenmiş… Ha! Bir de oyuncular yer değiştirmiş…

 

Benzeri hercü merclere çok defalar şahit olmuştur müslüman topraklar. Bu seferki sarsıntıların “müslümanlar“ için hayırlı neticelerinin olması belki de aradaki tek fark. Bir kenara çekilip başımızı ellerimizin arasına almanın, paranoyaklıktan sıyrılmış, sağlıklı ve soğukkanlı tahlilleri okumanın, okurken üst üste yığılmış istifhamları düzene sokmanın sırası gelmedi mi? “Haydaaa! Yuhhh! Eh bu kadarı da fazla! Vay annasssiniii sayın seyirciler!“ replikleriyle sunulan haberlerdeki hikayelerle aramıza mesafe koyup, sadece isimlere zoomlamak gerekiyor ama bu, hiç de sanıldığı gibi kolay değil. Kolay değil çünkü çoğu isim hakkında derli toplu ve tutarlı bilgilere ulaşmak handiyse imkansız. Üstelik; siyasetçilerden bilim adamlarına, basın mensuplarından holding patronlarına, hukukçulardan ordu erkanına kadar 4000’den fazla ismin dökümünü yapmak elbetteki mümkün değil. Bir özel isim kervanı… Eti, iskeleti yok. İsimler ve rakamlar kolkola… Ama en azından,  baş kahramanlardan birinin cilasını kazımayı deneyebiliriz. Örneğin Tuncay Güney’i…

Efsanevi Ergenekon mağaralarından kopup gelen ve medeniyetin bütün kuvvetlerine diz çöktüren bir askeri organizasyona sahip yabanilerden mülhem bu zevatı, inlerinden teker teker dışarı çıkarıp cemiyetle yüzleştiren ve ardından yeni inlerine (hapishanelere) gönderen operasyonun fitili öyle bir ismin evinde ateşlendi ki; adam fötr şapkalı, İngiliz aksanlı bir mecnun. “Açarsa dosyaları açarım dosyaları ama, Rtük’ten tırsıyorum“ kıvamındaki beyanlarıyla ortalıklarda dolanan ve Mossad’ın kafa karıştırmak için kaşık niyetine kullandığı iddia edilen Güney’in neden olduğu gelişmelerin seyri bu tezleri teyid eder nitelikte değil.

Tecrübeler insanları olduğu gibi, cemaatleri ve kurumları da eğitir. Bir zamanların mağdurları evrile çevrile gün gelir birer intikam tugayına dönüşebilir, ideoloji yoksunu ve kin dolu bir örgütlenmenin kolu bacağı olabilirler. Sloganları ve silahları aynıdır; düşmanın silahıyla silahlanmak. Ve karışıklık mağara adamları için iyi bir kültür ortamıdır. Yıllarca kendisine mağara adamı muamelesi yapanlardan aynı ortamı oluşturarak intikam almaya çalışmak ahlaki olmasa da, insani bir davranış biçimi olabilir.

Tuncay Güney’in geçmişine, işine gücüne,  yaşına başına bakıp kafanızı iki yana sallamadan düşünmeyi deneyin. Üniversiteden terk bir gazete muhabiri… Derin devlet için kuryelik yapıyor, Jitem’e çalışıyor, yakalanıyor ve polis kendisiyle biraz ilgileniyor(işkence) . Birileri bu meczuptan hoşlanmayıp Amerika’ya dehliyor ve kahramanımızı bir sinagogda haham olarak buluyoruz.  Kararsızlık, karışıklık, hiperaktivite Güney’in doğasında var. Bir ara İstanbul’a dönüp İstanbul Müftülüğü’nde Kelime-i Şahadet getirerek müslüman olduğu da vaki. Mehmet Ali Birand’in programında “ben tecrübeli bir gazeteciyim“ diye gürleyen Güney’in internet sitesinde yayınladığı haber ve yazılardaki kalite, işinin uzmanı olmadığının belgesi. Bir İranlı tarafından kurulduğu söylenilen sitenin en son 2007’nin Ağustos ayında güncellenen halinde bu isim ve diğer birkaç isim her nedense listeden çıkarılıyor. Sitenin teknik alt yapısı o kadar amatörce ki, Türkçe sayfada karakter düzenlemesi yok. İngilizce klavyeyle Türkçe haberler yazan Güney’in, imla ve gramer konusundaki cehaleti de haberlerdeki cümbüşe lezzet ve letafet katıyor. En azından, CIA’nın bir hayli eğlendiğini düşünüyorum.

Akla iki ihtimal geliyor; ya Güney gerçekten de çok konuştuğu için çok şey bildiği sanılan bir maşa ya da öyle görünmek isteyen, iyi yetiştirilmiş, mükemmel bir muhbir. Güney’in sitesindeki içerik sizi hiç yorulmadan belli adreslere taşıyor: CIA, Mossad. Neoconlar ve Evangelizm tuz, biber görevini yapıyor. Siteye neredeyse bir yıldır hiç el atılmamış olması ve yayın listesindeki iki yabancı ismin kim olduklarının ve ne işe yaradıklarının da hiç bilinmemesi oldukça ilginç. Bu iki yabancı isim dışında sitenin yayın listesinden adı kaldırılan ancak yazıları sitede hala duran bir imza ise çok daha ilginç: Eyüp Kayar. Biz bu isimle 2001 yılındaki Fethullah Gülen davasında karşılaşıyoruz.  Fethullah Gülen’i mahkemeye veren ve suçlamaları Ulusalcı ve Atatürkçü sitelerde referans olarak kullanılan Kayar, daha sonra davasından vazgeçerek uzun bir sessizliğe bürünmüştü. Güney’in biyografisindeki Fethullah Gülen vurgusu geliyor insanın aklına, tabi istemeden..

Hülasa, New York Instututes paravan bir kurum… Böyle bir siteye niçin ihtiyaç duyulduğu da sitenin genel alt yapısına bakılınca ortaya çıkıyor: CIA, MOSSAD, Noeconlar, evangelizm vs… Hepsinin bu meselede parmağının olduğunu düşünmemizi istiyorlar. Bunu niye mi istiyorlar?

Düşmanın silahıyla silahlanmak isteyenlerin rehberi tecrübeleridir. Lawrence ve Humper gibi isimlerden çok şey öğrendi müslümanlar. Sakal bırakıp aralarına karışan Ergenekonculardan da tabi… İmam Hatip kökenli bu haham eğer gerçekten yahudi ise,  tarihte ilk defa bir yahudi hayatını riske atma pahasına müslümanların hayrına bir işe girişmiştir. Eğer değil ise, Allah razı olsun Fethullah hocadan… Henüz düşman kadar profesyonel olamasalar da, iyi iş çıkardılar…

(Timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir