“Diese mohammedanische Religion, Mythologie, Sitte geben Raum einer Poesie, wie sie meinen Jahren ziemt. Unbedingtes Ergeben in den unergründlichen Willen Gottes, heiterer Überblick des beweglichen, immer kreis- und spiralartig wiederkehrenden Erdetreibens, Liebe, Neigung, zwischen zwei Welten schwebend, alles Reale geläutert, sich symbolisch auflösend. Was will der Großpapa weiter?“
“İslam dini, İslam mitolojisi, İslam gelenekleri yaşama uygun düşen bir şiir ilham ediyor bana: Allah’ın –sırrına varılmaz- iradesine teslimiyet, dünyanın bir karar üzre durmayan yaşayışı karşısında rindane bir tavır, iki dünya arasında yalpa vuran sevgi, arzu, saflaşan ve bir mecazda ifadesini bulan gerçek… bir ihtiyara yetmez mi bütün bunlar?”.
Johann Wolfgang von Goethe, Batı’nın Doğu Divanı (West-östlicher Divan)’nda yer alan bir mektubunda böyle anlatıyor Müslüman Doğu’ya karşı duyduğu derin aşkı. Divan’da başında sarık, sırtında yeşil kaftan esrarlı nargilesini tokurdatır büyük şair. İçindeki Alman ruhu beldeler, keşaneler diyarında dinlendirir biteviye. İncir ve hurma ağaçlarının gölgesine uzanıp gözlerini sahranın sonsuzluğuna kilitler. Camiler, bakır ve tunç kubbeler, nakışlı kapılar, boyalı iç duvarlar, kubbelerden süzülen ışık hüzmelerinin aydınlattığı seramik desenler, zarif kemerler, gece gündüz tüten buhurdanların oryantal sarhoşluğu içinde seyredilen Kur-an ayetleri… Camilerdeki o muhteşem çinilerin, minyatürlerin renk ve ahengiyle kendinden geçer Alman şair. “Doğu” yaşlı Goethe’nin egzotik bahçesinde boy atmış kocaman bir çiçektir; devasa, muattar bir çiçek. Doğu’nun hem şairi olmuştur hem de muşahidi. Yabancı bir ülkeyi ilk defa bir Avrupalı bütünüyle kucaklayabilmiş ve özümseyebilmiştir; Goethe. “Divan” birçok Avrupalı’ya ilham kaynağı olur. Asya bahçelerinde çalınan bu rebabın büyülü nağmeleri Avrupalı şairleri, düşünürleri hızla Müslüman Doğu’ya çeker.
Henri Blaze Almanlar’ın Doğu ilgisini coşkulu cümlelerle över. Yazara göre Almanlar Doğu’nun asıl kaynaklarına inebilmişler ve onu derinlemesine tanıyabilmişlerdir. Gerçekten de, Avrupa Asya’nın bahçelerine Goethe’nin rehberliğinde adım atar ya da Doğu’nun yolunu sadece ihtiyar Goethe bulabilir. Nitekim Taine; dünyada metafizik dehaya sahip iki millet var diyor; Hintliler ve Almanlar… Almanlar’ın metafizik dehası Müslüman Doğu’yu iyi tanımalarında rol oynamış olabilir ama tek neden bu değil. Latin zekasının büyük zaferleri ile bir hayli yıpranan Germen gururu Asya’nın mümbit topraklarına sığınır. Herder ve Goethe Doğu rönesansının iki büyük müjdecisi…
Aslında Almanya’nın Doğu ile teması sanıldığından çok daha eskiye uzanıyor ve bu uzun tarih, Goethe’nin müslüman Doğu’ya karşı duyduğu sıradışı alakanın arka planını aydınlatan ilginç detaylar saklıyor.
Roma ve Atina sokaklarında dolaşan Alman muhayyilesi İstanbul’un fethiyle birlikte, Şiraz bahçelerinden, Bağdat şadırvanlarından haberdar olur. Viyana kuşatmasıyla daha berraklaşan bu irreel Doğu algısı, savaşlarda alınan esirler vasıtasıyla ilginç serüvenlere kapı açar. Almanca “Türkenkriege” denilen “Türk savaşlarında” ele geçirilen “kräftigsten ‘Beutetürken’ und schönsten ‘Beutetürkinnen‘“ (en güçlü Türk esirler ve en güzel Türk esir kızlar) savaş ganimeti olarak Güney Almanya’nın; Münih, Stuttgart, Heidelberg eyaletlerinde yaşayan Alman asilzadelerine hediye olarak sunulurlar veya satılırlar. Köle olarak alınan esir Türkler; Prens, Kont, Kontes, Dük, Baron, Vikont ve Şövalyeler için birer prestij nişanesi sayılırlar. Asiller arasında yeni bir moda akımı başlar; saraylar, şatolar ekzotik kıyafetli Türk hizmetçilerle süslenir.
Mahkumların idam edilmesi veya cadıların yakılması için düzenlenen özel törenler ve Ortaçağ insanının bu tür vahşi organizasyonlara gösterdiği ilkel ilgi, karanlık çağı canlandıran filmlerde en sık karşılaştığımız enstantanelerdendir. İşte Türk esirlerin vaftiz törenleri de bu törenlere benzermiş. Kalabalığın karşısına çıkarılan Türk esirden kendisinin “ein Türck und verdammter Mensch” (bir Türk ve lanetlenmis insan) olduğunu ikrar etmesi istenirmiş. Esir Türk daha sonra vaftiz edilir ve Hristiyan bir isimle vaftiz babası olan asilzadeye teslim edilirmiş.
Almanya’da Ortaçağ’da asimile edilerek köklerinden koparılan binlerce Türk’ün izine yalnızca Kilise kayıtlarından ulaşılabiliyor. İsimleri değiştirildiği için haklarında teferruatlı bilgilere ulaşmak çok zor ama eldeki yetersiz referanslar dahi esir Türkler’in Almanlar’ın genetik kodlarında ne kadar etkili olduğunu gösterebiliyor. Goethe’nin anne tarafından esir bir Türke dayandığı bilgisi örneğin bu etkinin boyutları hakkında yeterli işaretler veriyor. Büyük Alman şairin anne tarafının “Sadık Selim Sultan” adında bir Selçuklu beyine dayandığını ortaya çıkaran Prof. Robert Sommer, “Familien Forschung und Vererbungslehre” (Secere Araştırmaları ve Soy Bilimi) kitabında Goethe’nin Türk dedesi hakkında şu bilgileri veriyor;
“Soldan ailesinin geçmişi 14. yy’a kadar uzanıyor. Ailenin isim babası, haçlı seferleri sırasında Kont Lechmotir tarafından yakalanan bir Türk subayı; “Sadık Selim Sultan” dir. Cesareti ve heybeti sayesinde Kont Lechmotir’in gözüne giren “Sadik Selim Sultan” kısa zamanda önemli mevkilere yükselir.
Bir rivayete göre Kont, Selim Sultan’ı 1305 yılında vaftiz ettirir ve ona “Johann Soltan” adını verir. Kont’un Sultan’a duyduğu sevgi o kadar büyüktür ki bu kadarla yetinmez ve ona bir Türk arması hediye eder. Soltan Rebecka Dohlerin’le evlenir ve bu evlilikten üç erkek çocuk dünyaya gelir. Bu aileden gelen bireylerin 19. yy’in sonlarına kadar Hessen eyaletinde de yaşadıkları bilinmektedir”.
Kontun hediye ettiği armada, bir elinde kılıç, diğer elinde ok tutan sarıklı bir Türk slüeti bulunuyor. Bir aile mirası olarak nesilden nesile taşınan armayı, Soldan ailesinin soyundan gelen avukat Hans Soldan da avukatlık bürosunun amblemi olarak kullanmış.
Nürnberg’de yasayan Türk tarihçi Latif Çelik ve Prof. Hartmut Heller’in konuyla ilgili verdiği bilgilerde ise Selçuklu askerinin adı “Mehmet Sadık Selim” olarak geçiyor. Soldan soyismi ile günümüze ulaşan Goethe ailesi, sadece taşıdıkları bu şerefli isimle değil, başarılı çalışmalarıyla da göz dolduruyorlar. Heilbronn ilinin Brackenheim kasabasında “Soldanların Kilisesi” adıyla anılan mezarlıkta ailenin 6. ve 7. nesilden bazı bireylerinin mezarları bulunuyor.
Goethe’nin Türk genleri taşıdığını ortaya çıkaran araştırmalar Almanlar’ın da kafasında bir soru işareti bırakmamış olmalı ki, kilisenin internet sitesinde Soldan ailesine ait mezarlardan bahsediliyor ve büyük şairin soyunun 1305 yılında vaftiz edilen bir Türk subayı olan “Johann Soldan”a dayandığı vurgulanıyor.
Sadık Selim esir Türkler’den sadece biri.
Almanya’da esir düşen Türkler arasında bayanlar da var. Metresleriyle ünlü Prens August dem Starken’in Türk gözdesi olan ve Kontesliğe kadar yükselen Fatıma Kariman’ı ve diğerlerini gelecek yazıya saklayalım…
(Timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)
Tek Yorum
Thanks for information. My last name is Soldan. I’m from Chile. This is a surprise for me and my family.