1972 yılında Yemen’in San’a şehrinde bulunan tarihi Ulu Camii’nin restorasyon çalışmaları sırasında işçiler tavanla çatı arasında kalan bir bölümde eski kağıt parşömenlere rastlarlar. Büyük bir ihtimalle kutsal kelama duydukları saygıdan ötürü insanlar eski Kur-an parçalarını atmak ya da yakmak yerine toparlayarak Camii’nin çatısında bir yerde saklamayı tercih etmişlerdir. Kıvrılarak koyuldukları için kısmen buruşmuş dağılmış parşömenlerin incelenmesi için dönemin Antik Eserler Müdürü Kadı İsmail El Akva Almanya’dan yardım ister. Alman Kültür Bakanlığı Saarland Üniversitesinde İslam araştırmacısı olarak görev yapan Gerd Rüdiger Puin’i “Arap el yazmalarının tadil ve tasnif işleri“ projesini yönetmekle görevlendirir. Puin bir kısmı 628 yılına yani Hz. Muhammed’in henüz hayatta olduğu dönemlere tekabül eden ve toplam 926 değişik Kalligrafiyle yazılmış Kur’an-ı Kerim Parşömenlerini teker teker inceler ve tasniflerini tamamlar.
Puin’e göre Kur-an’ın beşte biri yeniden yazılmalı
Puin Almanya’ya döndükten sonra araştırmalarını derinleştirir. Özellikle Hicaz Kalligrafisiyle kaleme alınan en eski parçalardan olan Hicaz Kur-an’ı üzerinde yoğunlaşan Puin Bu Kur-an’ın dünyada şimdiye kadar bulunan en eski el yazması Kur-an olduğu kanaatine varır. Araştırmalarını derinleştirdikçe dikkatini önce surelerin dizilişindeki farklar çeker. Daha sonra okunabilen yazıların altında kalan ve daha önceden silinmiş olduğu anlaşılan yazıları inceler. Elindeki Kur-an’ın bir “Palimpsestus“ olduğunu farkeden ve bu yöntemin 7. ve 12. yüzyıllarda çok kullanıldığını bilen araştırmacı silinen yazılar üzerinde incelemelerini yoğunlaştırır. Harekelerin henüz kullanılmadığı bir dönemde yazılan Kur-an’da İslam dünyasında okunan Kur-an’dan biraz daha farklı bir dil kullanıldığını söyleyen Gerd Rüdiger Puin Kur-an’ın ilk nushalarında kullanılan Aramca ifadelerin zamanla arapçalaştırıldığını ve asıl anlamlarından saptırıldığını ileri sürer. Bir makalesinde “Kur-an’ın beşte biri yeniden yazılmalıdır“ diyen araştırmacı Guardian gazetesine verdiği bir Röportajdan dolayı da İslam dünyasından ağır eleştiriler alır. Daha sonra mülakatın yanlış çevrildiğini söyleyerek müslümanlardan özür diler.
Araştırmalarının sonuçlarını çeşitli bilimsel makalelerle ve konferanslarla duyurmaya çalışan Puin Katolik Teolog Karl-Heinz Ohlig’le birlikte İslam tarihiyle ilgili Batı’lı Oryantalistlerin araştırmalarının anlatıldığı “Karanlıktaki İlk Yıllar; İslam’ın menşei ve tarihine yönelik güncel araştırmalar“ kitabını bastırır. Yine Karl-Heinz Ohlig ve Hans-Caspar von Bothmer’le birlikte „Kur-an araştırmalarında yeni yöntemler“ isimli bir bültene imza atan Oryantalist yazar İslam dünyasından gelecek tepkilerden korktuğu için ilk kitabında da müstear bir isim kullanır.
Christoph Luxenberg’in kitabındaki ilginç iddialar
Yemen Kur-an’ı ile birlikte ilk olarak bilimsel bazda nitel bir sıçrama yaptığını söyleyebileceğimiz Kur-an üzerinde yapılan tarihi-kritik incelemeler sırasında müsteşriklerin asırlarla ifade edilebilen bir geçmişe sahip kabulleri ve yerleşik düşünceleri alt üst edecek kalıpları zorlayacak yorumlarda bulunmaları İslam dünyasında haklı tedirginliklere neden oluyor. Alman Oryantalistlerin başını çektiği ve esasında İslam’da bir reformun önünü açmayı amaçlayan çalışmalara hergün yeni bir kitap yeni bir tez yeni bir iddia katılıyor. Bunlardan en aykırılarının buluştuğu bilimsel çalışmalardan biri de müstear bir isim olan Christoph Luxenberg’e (Gerd Rüdiger Puin) ait. “Die syro-aramäische Lesart des Korans. Ein Beitrag zur Entschlüsselung der Koransprache” (Kuran’ın Süryanca-İramî Okuma Biçimi. Kuran Dilinin Deşifre Edilmesi Üzerine Bir Katkı) adıyla basılan kitapta Kur-an’ın Süryani-Hıristiyan unsurlarla örülü olduğu iddia edilerek dilindeki aramca ve süryanice ifadelerin de zamanla arapçalaştırıldığı ifade ediliyor.
Luxenberg’e göre Huri ‚ iri taneli beyaz üzüm‘ demek
Kutsal metnin birçok yerinin Müfessirler tarafından yanlış yorumlandığını iddia eden Luxenberg bu iddiasını Kur’an’da geçen ve Cennet kadınları olarak tefsir edilen Huri örneğiyle destekliyor. Huri’nin Aramice’da “Beyaz ve kristal saydamlığında üzümler“ anlamına geldiğini belirten Luxenberg üzümün Şark’ın cennet tasavvurunda önemli bir yer tuttuğuna refah ve saadeti simgelediğine de vurgu yapıyor.
Başörtüler yakalara inmeyecek kemerler yanlara vurulacak
Luxenberg başörtüsü konusuna da değinerek tesettür ayetlerinde geçen “Himar“ kelimesini kendine göre yeniden yorumluyor. Arapçada örtmek kapatmak anlamlarına gelen “Himar“ sözcüğünün aslında Aramice olduğunu ve “Kamar“ olarak okunduğunu belirten Oryantalist Türkçede de kullanılan „kemer“ kelimesini hatırlatarak Himar’ın aslında kemer olduğunu ileri sürüyor. Luxenberg ayetin mümin kadınlara seslenerek „kemerlerini yanlarına vursunlar“ dediğini düşünüyor. Ayetin daha açık yorumunu gelenek ve din tarihçilerinin yapması gerektiğini söyleyen araştırmacı yazar peygamberin yaşadığı dönemlerde kemer’in bir edep işareti olabileceği tahmininde bulunuyor.
Guardian New York Times ve Le Monde gazetelerinde çalışmalarına geniş yer verilen ve Kur’an araştırmalarında çığır açabilecek bir deha olarak gösterilen Christoph Luxenberg’in araştırmaları birçok müsteşriğe de ilham kaynağı oluyor. Bunlardan biri de Katolik Teolog ve Oryantalist Karl-Heinz Ohlig. Ohlig Alfred Hackensberger’e verdiği bir röportajında İslam’ın ilk yıllarını anlattığı kitabına dayanarak İslam’ın müstakil bir din olarak doğmadığını Hıristiyanlığın bir terkibi olduğunu öne sürüyor. Amerikalı İslam bilimcisi Patricia Crone’nin İslam’ın geçmişinin Arap yarım adasında aranmaması gerektiğini söylediğini hatırlatan Ohlig Hz. Muhammed (sav)’i de Hıristiyan-Mistik bir şablona sığdırmaya çalışıyor.
Mustakbel Oryantalistler meslekdaşlarını beğenmiyorlar
Batılı müsteşriklerin bu aykırı ve İslam dünyasını öfkeyle titreten beyanlarına belkide en uygun cevap genç Oryantalistlerden geldi. Potsdam Üniversitesinde İslam bilimleri okuyan bir grup genç Berlin Üniversitesi Semitik diller enstitüsü Profesörü ve İslam bilimcisi Angelika Neuwirth’in başkanlığında yürüttükleri “Corpus Coranicum“ projesiyle Batı’lı Oryantalistlerin Kur’an araştırmalarında kullandıkları usulleri rafa kaldırıyorlar.
Asrı Saadet’in akıl dünyasını keşfetmeye çalışıyorlar
Potsdam’daki Berlin Brandenburg Bilim Akademisinin finanse ettiği projede Süryani-İrami Liturya metinler araştırılıyor. Araştırma ekibinden Michael Marx amaçlarının Kur’an’ın akıl dünyasını yeniden inşa etmek olduğunu söylüyor. Mekke Medine ve peygamberin etkili olduğu bölgelerde anlaşılan bir kitapta geçen bazı tasavvurların kişilerin ve bağlantıların -pasif de olsa- adreslerine ulaşmanın mümkün olduğunu düşünüyorlar. Ancak o dönemden elimize geçmiş herhangi bir yazılı belge bulunmadığı için ve Suudi Arabistan’da arkeolojik kazılar yapmak nerdeyse imkansız olduğu için ve birçok bilgi ancak ağızdan ağıza dolaşarak çağımıza intikal ettiği için Marx ve arkadaşları dolaylı bir yol seçmişler. Potsdam’lı Oryantalistler Kur’an-ı Kerim’den hareketle Asrı Saadet’de kullanılan dile ulaşmaya çalışıyorlar. Çeşitli tarihlerde ve bölgelerde geçerli ve kullanımda olan metinleri toparlayarak Kur-an’dan belli pasajlarla ilişkilendiriyorlar. Araştırmacılar bu yolla pasajların asıl anlamlarının keşfedilmesine yardımcı olmayı umuyorlar.
Yusuf Koriyeh: Kelimelerle değil fikirlerle ilgileniyoruz
Corpus Coranicum Projesinde müsteşriklerin alışılmış yöntemlerinin tam karşısında bir uygulama söz konusu. Bu araştırma grubu Kur’an’dan hareketle Hz. Peygamberin çağına uzanmayı ve o dönemin akıl dünyasını gün ışığına çıkarmayı hedefliyor. Bu usulle Batı’lı Oryantalistlerin çalışma sistemlerine ağır bir eleştiri de getirmiş oluyorlar. Kur-an’ın içeriğindeki Aramca kelimelerden dolayı Arapça sayılamayacağını ileri süren düşünceyi çok zayıf bulan araştırmacılardan Yusuf Koriyeh “Biz tek tek kelimelerle değil fikirlerle ilgileniyoruz” diyor.
Prof. Neuwirth: Kur-an müslümanlar için Allah’a giden yoldur. Gayri müslimler için ise tarihe yapılan bir yolculuktur
Frankfurter Allgemeinen gazetesi yazarlarından Frank Schirrmacher’in de takdirlerine mazhar olan Projenin mimarları Kur’an araştırmaları yapan insanların dinleriyle de araştırma usul ve uslupları arasında bir ilişki olduğunu düşünüyorlar. Angelika Neuwirth konuyla ilgili der Spiegel dergisine yaptığı açıklamada; “Müslümanlar için Kur-an Allah’a giden yoldur. Gayri Müslimler için ise tarihe yapılan bir yolculuktur. Bizim hedefimiz ise Kur-an’ın eski dille yeni çağa neler söylediğini anlamak” diyor. 7. Yüzyılda Arap yarımadasının çeşitli kültürlerin etkisinde kaldığını belirten genç İslam bilimcisi Marx “Bölge Bizans İran ve Hıristiyan bir yönetime sahip Yemen’in etkisi altındaydı. Bunların hepsi Mekke’de etkiliydi. Agnostik ve Antik dönemin mirası da eski Arap edebiyatında ve Yahudi fikirlerde etkisini hissettiriyordu. Batı’lı Oryantalistlerin büyük bir yanılgısı Kur’an’ın tamamıyla boş bir dünyaya geldiğini düşünmeleridir” diyor.
Veri Bankasındaki bilgiler 2009’da insanların istifadesine açılacak
Corpus coranicum Projesinde toplanan bütün bilgiler bir veri tabanında korunmaya alınıyor. En geç 2009 yılında bilgilerin kullanıma açılacağını söyleyen araştırmacılar önce Kur’an’ın doğusuyla ilgili tarihi bilgilerin toparlandığını daha sonra bunların Profesör Neuwirth ve grup çalışanlarından Nicolai Sınai tarafından yorumlanacaklarını bildiriyorlar.
Prof. Neuwirth: 14 asırdır müslümanlar hep yanıldılar iddiası yanlıştır
Batılı entellektüellerin özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Müslümanlar üzerinde Kur’an-ı Kerim’e tarihsel yaklaşmaları için baskı uyguladıklarını ve ancak bu yöntemle İslam’da bir reformun mümkün olacağına ve çağa uygun yeni yorumların yapılabileceğine inandıklarını söyleyen araştırmacılar projelerinin bu gayeye hizmet edeceğini düşünen ve sevinen Batılıları “Corpus coranicum”un yeniden geleneğe dönmeyi hedeflediğini hatırlatarak uyarıyorlar. Projelerinde misyoner bir amaç olmadığını da ifade eden Profesör Neuwirth; “Batı’nın İslam’a bakışı tarihseldir. Bu modernistlerin de tek malzemesidir. Sürekli ‘biz 14 asırdır Müslümanların bulamadıklarını keşfettik. Biz Kur’an’ın anahtarını bulduk’ iddiasında bulunmak çok yanlıştır“ diyerek Batı’lı müsteşrikleri tenkid ediyor.
Müslümanları çalışmalarından haberdar ediyorlar
Projede çalışanların düzenli olarak İslam ülkelerine gittiklerini belirten Prof. Neuwirth Müslüman teologlara projeleriyle ilgili bilgiler verdiklerini ve müzakerelerde bulunduklarını sözlerine ekliyor. “Bilgi alışverişi bilimin bir parçasıdır. Müslüman dostlarımız ne yaptığımızı bilmelidir” diyor Neuwirth ve şimdiye kadar hep olumlu tepkiler aldıklarını ifade ediyor. Corpus coranicum’un heyecan verici bir proje olduğuna katılan Profesör proje hakkındaki “İslam dünyasını ve hatta dünyayı yerinden oynatacak entellektüel bir bomba” gibi kehanetleri mütevazilikle karşılıyor ve “bu sadece çeşitli referanslardan oluşan bir veri bankası olacak” diyor. “Tabi biz bir Google Coranicum da değiliz“ şeklinde bir espriyle çalışmalarının önemini yeniden vurguluyor Yusuf Koriyeh.
Potsdam’lı genç İslam araştırma grubu Batı’lı Oryantalistlerin İslam dünyasında bozulan imajlarına yeniden çeki düzen verebilir. Kur’an-ı Kerim çalışmalarında bir devrim olabilir mi? Bu sorunun cevabını inşallah 2009’da alacağız.
(Özel haber olarak www.timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)
İlk Yorumu Siz Yapın