Çocukluğa dair bayram hikayeleri anlatılır her bayramda. Bütün bayramların olmazsa olmazı, rutin sohbet teması, nostaljik yakınmalara başlanırken sarfedilen o ilk cümle; Ah o eski bayramlar! Italik harflerle resmi geçit yapar bayram sebebiyle bir araya gelinen dost meclislerinde; O eski bayramlar…
ya bayramlar bayram olsun kurtulsun
ya takvimler cayır cayır yırtılsın”
Abdurrahim Karakoç
Şimdi ben de anlatıyorum gurbetçi oğluma o munis hatıralarımı. Evet evladım diyorum, bizim çocukluğumuzda bayramlar yaşanırdı. Çocukluğumuzun bayramları da çocukcaydı. Luna parklar, horoz şekerleri, anneannelerin hediyesi; kar beyazı el mendilleri vardı. Annelerden gizli misafir çikolatasını aşırmalar, arkadan gelen gruba yardımcı olmak niyetiyle çikolata veren evlerin kapılarına çizik atmalar bayramlara has haşarılıklardı. Saygıyla öpülen ellerden bir tutam sevgi ve birkaç kuruş doldurulurdu ceplerimize. Erkek çocukların plastik tabancalarından çıkan; vurmayan, öldürmeyen, kıymayan, kıyamayan masum patlamalarla çınlardı; buram buram tarçın, ceviz, gül suyu kokan, yağmurun yıkadığı, güneşin parlattığı arnavut kaldırımlı taş sokaklar. Ve gülen, ama gerçekten gülen bahtiyar dedeler, nineler, amcalar, teyzeler vardı… Gözlerimizde heyecanın renkleri, ellerimizde tatlı bir yapışkanlık, dudaklarımızda leblebi tozları, dantelalı entarilerimiz ve eksik dişlerimizin şirinliğine şirinlik kattığı gülümseyen yüzlerimizle solurduk o cıvıl cıvıl bayram havalarını. Insanlar iyiydiler, kötüler iyinin kötüsüydüler ve mevsim her bayram ilk bahardı.
Bayramlar yaşanırdı, sütlü şeker tadında oğlum. Bir dilim baklavanın gevrekliğini duyardık asma dallarının gölgelediği teras muhabbetlerinde. Lokum gibi yumuşak olurdu o gün bütün ebeveynler. Bayram sevincinin guguklu saat, ahşap dolap, bakır tencereye kadar sindiği mesud evlerimizin yeşil pervazlı pencerelerinden çocukluğumuz, rengarenk bir uçurtma gibi süzülür ve şehrin mavi semalarında nazlı nazlı salınırdı. Üfürüp uçurduğumuz şeytan tüylerinin altında dans eder; boş arsalarda, merdiven başlarında, kapı diplerinde karamelli şekerleri yalar yutar, siyah beyaz çizgi filmi bayram günlerinde hep pembe ve maviye boyardık. Naneli çikletlerden çıkan karikatürler komikleşir, bez bebeklerimiz konuşur, pralinleri saran ambalajlardaki yıldızlar neşeyle göz kırparlardı. Annelerimizin özene bezene yaptığı kaymaklı kadayıflardan sevgi dilimlenir, lokumlardan lokma lokma şefkat damlardı. Bayramlara dolanırdık biz; çocukluğumuzun bütün cıvıltısı, coşkusu, saflığıyla. Herşey toplanıp birden bir atlı karınca, bir rüzgar gülü oluncaya kadar dolanırdık bayram saatlerine. Çocuk kahkahalarımız çiçek tozları gibi yayılırdı evlerin çatılarına, pencere önlerine, esiklerine, dibine köşesine. Bütün bayramlar çocuklarındı, ya da bayram mutlu bir çocuktu.
Sen bunları yaşayamayacaksın oğlum. Ruhunu çelikten korşeyle sıkıştırmış bir dünyada doğdun. Nereye elini atsan yaşadığın dünyayı saran çelikten duvarlara çarpıyor. Bizimle birlikte bayramlar da büyüdü oğlum. Bayramları büyüten dünya ise küçüldükce küçüldü.
İlk Yorumu Siz Yapın