"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kime Oy Verelim?

Ezop, Frigyalı bir bilge… Anadolu’dan Atina’ya giden ve hikayelerini orada anlatan, Atinalılar tarafından ürünleri 200 yıl sonra derlenerek basılan bir Anadolu bilgesi. Hangi kaynağa baksanız “Yunanlı Bilge“ diye çıkar karşınıza. Oysa Ezop aslında Azap’tır. Çocuklarımızın “La Fontaine” imzası altında fabl’arını, hikayelerini okudukları keskin zekalı hiciv ustalarından biri. Bir Sinoplu Diyojen veya Nasreddin hoca…
Hırsızlıktan dolayı mahkemeye düşen iktidar mensupları bu nüktedan, hazır cevap ve ikna kabiliyeti yüksek muteber şahsiyetten mahkemede kendilerini savunmasını isterler. Ezop “olur” der ve mahkemede bütün maharetini sergiler. Savunmanın sonunda neden hırsızları savunduğu sorulunca, hafızalara çivi gibi çakılan ve bütün çağlara seslenen şu meşhur fabl’ini anlatır:
Bir tilki sırtındaki pirelerden şikayet edip duruyormuş. Kirpi tilkiye acıyarak, dilerse kendisine yardım edebileceğini, onu pirelerden kurtarabileceğini söylemiş. Tilki “istemem, sağol” diyince kirpi “neden” diye sormuş. Tilkinin cevabı çok trajik: “Sırtımdakilerin karnı doydu. Daha fazla ememezler. Yerlerine geçecek olanlar henüz aç olacaklar”.
Yurdum seçmen kitlesinin ekseriyetini oluşturan “ehven-i şerci”lerden değilim ancak “AK Parti gitsin de, kim gelirse gelsinciler” ile, “AK Parti gitmesin de, ne olursa olsun” cuların ortasında bir yerde iradi özgürlüğümü korumaya çalışıyorum. Alternatifsizliğimi suistimal ederek, oy kullanmama kararımı en güçlü partinin lehine çeviren seçim sistemi ise beni daha büyük bir güçle sandıktan uzaklaştırıyor.
Neden mi?
O ulu divanda herhangi bir partiye, güvenimi kaybettiğim bir parti iktidarını devam ettiremesin diye verdiğim oydan hesaba çekilmeyeceğim. Kullanmadığım oyumu kendi sandıklarına atanların nasıl hesap verecekleri ise büyük bir soru işareti olarak orta yerde duruyor. Bizi sansürleyenlere verilecek en güzel cevap bireysel sansürdür.
“Seçimlerde oy kullanmayacağım” dediğim zaman kızıl şal görmüş boğalar gibi saldıranlar, mahremiyete; ellerini, kulaklarını, gözlerini ve dillerini uzatanların kavgalarına müdahil olmamı, saf tutmamı istiyorlar. İyi güzel ama, bu kavga benim kavgam değil! Ne amacı halkın menfaatlerini öncelliyor ne de yöntemi evrensel ahlaki ilkelerle uzlaşıyor.
Niçin bu kadar alternatifsiz kaldığımın cevabı da belediye başkan adaylarının vaatlerinde, mevcut partilerin siyasi vizyonlarında saklı.
Örneğin, bana bünyesinde taşeron işçi çalıştırmayan bir iktidar veya muhalefet partisi belediyesi gösterebilir misiniz? Peki ya, “asgari ücret” adı verilen modern çağ köleliği ile mücadele eden bir belediye? Bir muhafazakar muhalefet partisi belediye başkan adayının trafik sorununu çözmek için ürettiği proje evlere şenlik: çok katlı oto yol. Bir diğer muhalefet partisi belediye başkan adayı trafik sorununu beş yıl içinde çözeceğini söylemekle yetiniyor. Nasıl başaracağı ise hala meçhul.
Aynı partiler yaşlıları da düşünmüşler. Biri “saadet evleri” diyor, diğeri “emekli evleri”. “Huzur evi” nin adını değiştirince fonksiyonu değişmiyor ama vatandaşın zekası ile alay etmek bizim siyasetçilerimizin müzmin hastalığı. Haddızatında “kadın sığınma evi”nin adını “kadın misafir evi” yapınca problemi çözeceğini sanan bir iktidar varken neden bu partilere oy verelim?
Siz hiç; “Huzur evlerinin sayısını azaltmak için çalışacağız. Yaşlılarımıza evlerinden ayrılmadan, sıcak yuvalarında bakım hizmeti getireceğiz” diyen bir belediye başkan adayı veya başbakan adayı duydunuz mu?
Siz hiç: “Kadın sığınma evleri kapatılacak. Kadına, çocuğa veya hayvanlara şiddet uygulayanlar hapishane yerine terapi merkezlerine kapatılacaklar. Şiddet bulaşıcıdır. Şiddet uygulayana verilen ceza da bir şiddet biçimidir. Tedavi ederek insan kazanmaya çalışacağız” diyen bir belediye başkan adayı veya başbakan adayı duydunuz mu?
Siz hiç: “Hayvanat bahçeleri kapatılacak. Hayvanların özgürlüğünü kısıtlayanlar kendi özgürlüklerinden bahsedemezler” diyen bir belediye başkan adayı veya başbakan adayı duydunuz mu?
Siz hiç: ” Akıl hastaneleri adı verilerek süslenmeye çalışılan timarhaneler kapatılacak. Anadolu kültüründe meczuplara hürmet edilir. Kimseye zararı olmayan zihinsel engelliler toplum içinde rehabilite edilecekler” diyen bir belediye başkan adayı veya başbakan adayı duydunuz mu?
Kapatılması gereken, konformist akılların ürünü ve insanlığı insanlık adına katleden onca kurum varken, bizim başkan veya başbakan adaylarımızın her biri birşeyler açmayı vaat ediyor. Açılması gerekenler ise ne hikmetse unutuluyor. “Kütüphane veya müze” açacağım diyen yok. Araştırma merkezi? O da yok. “İlim irfan mihrakları açacağız” diyen de yok. İlim irfan mihraki açılırsa dış mihrak kalmaz. O zaman hangi argümanı dillerine pelesenk ederek oy avcılığına soyunurlar ama, değil mi?
O halde, vicdanının sesini dinleyen Araf meskunları olarak kime, hangi partiye ve niçin oy verelim?
Not: Bir önceki yazımda Lenin’e ait “entelektüeller toplumun pislikleridirler” sözü hakkında referans: Gerd Koenen’in “Lenin goes Lacan” makalesi. Makalenin Almancasına internetten ulaşılabilir.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir