"Enter"a basıp içeriğe geçin

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Bugün 8 Mart dünya kadınlar günü. Kadının fıtraten „doğurgan“, yani „üreten“ biyolojisine bigane bazı zihinler Modernizmin, yani Kapitalizmin pragmatist telkinleriyle ev kadınını tüketici sınıfına dahil ettikleri için giriş cümlemizi düzeltmeye kalkışacaklardır… ‚8 Mart dünya kadınlar günü değil, 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü’ diye… „Emekçi kadın kimdir?“sorusuna alacağımız cevap öteden beri aynıdır: üreten kadın. Ne gariptir ki, emek mefhumunu jargonunun temeline oturtan Komünist, en kadim düşmanı Kapitalistle „Kadın“ konusunda ittifak halindedir. İkisi de kadını iş hayatında görmekten keyif alır. İkisi de kadının mutluluğu sokakta araması gerektiğine inanır; sokakta ve fabrikada. İş ve aş neredeyse orada.

 

„Bugün kadınların günü… Emekli, emekçi bütün kadınların günü“ dedi Alman Sosyalist Clara Zetkin 1910 yılında Kopenhagen’de düzenlenen ilk uluslararası kadınlar konferansında ve son noktayı koydu. O günden bu yana yıl içinde erkeklere ayrılan gün sayısının 364’e indirilmesi dışında, kadınlar için daha başka aktivitelere de vesile oluyor 8 Mart. Kadınlara senede bir gün otobüse bedava binebilmenin ayrıcalığı yaşatılıyor örneğin.. Karanfiller dağıtılan alışveriş merkezlerinde yüzde elliye varan indirimlerden bol bol istifade ediyor alışverişe düşkün hanımlarımız. Kadınlar matinesinde kurtlarını döküyor, amblemini çiçeğe böceğe boyayan haber sitelerinde dolanıyor ve çiçek böcek edebiyatı yaparak günah çıkaran erkeklerin masallarını okuyup eğleniyorlar. Bazı kadınlar meydanlarda yumruk sallayıp; şiddet, hiddet, sefalet içerikli eskimiş sloganlarına güncellenmiş istatistik verileri harmanlayarak gazete sütunlarındaki mutat mekanlarına konuk edilirken, bir kısmı da kırılan kolunu bugun de yen içinde saklamayı başarabilmiş olmanın gururuyla akşam ne pişireceğini düşünüyor kara kara…

 

Ah kadınlar… Zavallı hemcinslerim. Yurdum kadını… İnsanı tabiat kuvvelerinin mahrem-i esrarı yapan ve zekanın zirvesine yükselten aşk kabiliyetini, müstehcen endüstriyle pespayeleştiren hastalıklı bir algının malzemesi olan kadın. Öyle süper bir teknisyenler kadrosu tarafından güdüldün ki, kazandığını sandığın sahte imtiyazlar bir hammadde olduğunu farketmeni engelledi. İzlediğin filimlere, zihnine işlenen reklam effektlerine hakim o erkek jesti seni hiç kuşkuya sevketmedi.Genellikle smokinli ve genellikle yakışıklı baş kahraman gecenin bir vakti bekar dairesine döner, gizli ışıklandırmayı açar ve kendisine bir viski soda hazırlar. Küstah dudakların telaffuz etmeye cesaret edemeyeceği gerçekleri sodanın köpüren sesi fısıldar; alkol ve traş köpüğü kokmayan herşey küçüktür, kadın hepsinden daha küçüktür. Bu hakim kültürün tefekkür dünyasındaki hodgam sesi Nietzsche, „Erkeğin mutluluğu ‚ben istiyorum’ dur. Kadının mutluluğu ‚erkeğim istiyor’ dur“ diyerek en vazıh şekilde sana yüklenen görevi tebliğ ederken, sen izlediğin son filimdeki o baş kahramanı kendine nasıl aşık edebileceğini tasarlıyordun. Nietztsche’yi haklı çıkardın ve kaybettin. Modernizm hızla ruhuna kendi kodlarını, kendi mefhumlarını zerketti ve idrakını mefluç hale getirdi.

 

Bir kazazedesin kadın…

 

Okumadığı için kirpikleri hep ıslaktır kadının ve yine okumadığı için sırtında taşıdığı kırbaç izlerinin müsebbiplerini yanlış mecralarda arar. Büyük sermayelerin denetimindeki örgütlü iş alanlarında, bir miktar metaya mukabil düşünmeyi erkeklere bırakarak nesneleşmeye razı olan kadının, kültür endüstrisinin ortaya sürdüğü her argumanı dişilik idealine bir saldırı olarak algılaması ne kadar komiktir. Cinsiyetinin gereğini yerine getirmek olarak telakki ettiği gündelik esarete gönüllü razı olan bu cins-i latif sadece konformist ve modernisttir. Peki ya, bu biteviye dişlerini gösteren ve mutlu görünmeye gayret eden nazeninin muhtemel istikbali nasıl olacaktir?

 

Herşeyin kötü olduğu, olacağı bir dünyada en kötüyü düşünmek faydalıdır. Biyolojisiyle birlikte psikolojisi de eril hegemonyanın biçer döverleriyle tarumar edilen modern kadının, bir zamanlar kendini yakıştıramadığı ev hayatına hasret duyacağı günler gittikçe yaklaşıyor. İşte asıl işkencenin o zaman başlayacağını söylemek acı veriyor. Kendi medeniyetinden, anaç ikliminden kopup başka medeniyetlerden ecdat dilenen feminist kimlik, 8 Marta rağmen yakın gelecekte kendisine sığınacak bir ada bulamayacak. Şefkatli elleri tırpanlandığı için evrensel bir merhametsizlik iklimine sürüklenen yeryüzünde, insani hücrelerin yaşamasına elverişli bir ortam sağlayan evlilik müessesinin kökü kurutulmuş olacak. Ev’lilik yoksa, Ev’sizlik vardır. Kuvvetli bir ihtimalle, evler eski konserve kutuları gibi kullanılıp atılacak şeyler olacaktır. İnsanoğlunun iş hayatının telkin ettiği zaruretlerle sürekli mobilleşeceği bu dünyaya bebekleri leylekler getirecek sanıyorum ve tesadüfler büyütecek…

 

8 Mart demiştik değil mi?

 

Mart sadece kediler için anlamlıdır. Ben de, kedilerin Mart ayını kutluyorum, kadınların değil.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir