"Enter"a basıp içeriğe geçin

Çocuğa yasak koyma! Babayı okula yolla!

Bir geminin yelkenlerini kabartan rüzgarı yıldızlar üflemez. Sanıldığı  gibi, denizcilere yol gösteren de onlar değildir. Gemici, gideceği istikameti ve varmak istediği hedefi bireysel şuuru ve iradesi ile belirler. Yıldızlar, hedefin bulunması için birer nirengi noktasıdır.

Kur’an bir yıldız, yani nirengi noktasıdır. Son derece sarih, aydınlık, farkedilmemesi imkansız bir işaret taşıdır. Hayat yolunda karşımıza çıkan her dört yol ağzında, o parlak yıldız, ilahi şualarını idrakimize serpiştirerek doğru tarafı gösterir. Bu sonsuz rahmetten istifade edebilmek için bakışlarımızı ona çevirmemiz, ona bakmamız yeterli değildir. Onu görebilmemiz, yani onunla zihnimizi aydınlatmamız, onu anlamak için çaba sarfetmemiz gerekir…

İnsanın hayatında çeşitli evreler vardır. Kur’an bu evreleri şu cümlelerle anlatır;

(…) “Böylece dilediğimizi belirli bir süreye kadar rahîmlerde tutar sonra bir bebek olarak çıkarırız. Artık kiminiz ergenlik çağına erişir, kiminize ölüm erken gelir, kiminiz de ne dediğini bilmez bunak bir ihtiyar oluncaya kadar yaşar.” (Hac/5, İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an)

Kur’an’da geçen Baliğ ya da Buluğ (Arapça: بالغ ya da بُلوغ‎) kelimeleri, dilimize de hemen hemen aynı şekilde intikal eden ve insanoğlunun hayat devrelerinden birini ifade eden buluğ (ergenlik) çağına  işaret eder. Şuurun yavaş yavaş gözlerini araladığı bu hızlı yaş devresi Kur’an’da, bir eğitim periyodu olarak değerlendirilir. Sorumluluk, Kur’an’a göre ancak reşit olununca başlar. Kur’an’da Baliğ ya da Buluğ kelimesinden farklı olarak,‘Rüşd’ kelimesiyle karşılanan bu fıtri süreç, insanın akıl baliğ olduğu, doğruyu eğriden ayırabildiği devredir ve insan ancak rüşdünü ispat ettiği zaman dini mükellefiyet kazanır. Baliğ ve Rüşd kelimelerinin geçtiği bir ayette Allah, bu iki kavram arasındaki farkı şöyle dile getiriyor;

“Ve yetimleri nikâh çağına ermelerine kadar gözedip deneyin, o vakit kendilerinden bir rüşd hissettiniz mi hemen mallarını kendilerine teslim edin” (Nisa/6, Elmalılı Meali)

Ayette geçen ‘Beleğun nikâh’ (nikaha ermek ), fiziki olarak evlenebilecek yaşa ulaşmak, buluğa ermek demektir. Bu yaşa kadar yetimin vasisi onun eğitiminden ve gelişiminden sorumludur. Çocuğun buluğa ermiş olması nasıl mal üzerinde tasarruf yetkisi kazanması için kafi gelmiyorsa ve bunun için kendisinden rüşdünü ispatlaması bekleniyorsa, dini sorumluluk yüklenmesi için de reşit olması gerekir.

Rüşd sözlükte makul davranmak, doğru yolu bulmak, doğruyu yanlışdan ayırmak demektir.  Rüştle buluğ aynı şeyler değildir. Buluğdan sonraki devreye tekabül eden bu olgunluk haliyle ilgili Kur’an’da kesin bir yaş sınırı zikredilmemiş, konu beşeri nizamdan sorumlu yönetici erkana bırakılmıştır.

Ülkemizde,  bir ilköğretim öğrencisinin ailesi tarafından okula başörtülü gönderilmeye çalışılmasıyla birlikte patlak veren “İslam’da sorumluluk üstlenme” yaşıyla ilgili tartışmalar, dinin ne kadar kaynaklarından koparılarak kadınların aleyhinde yorumlandığını yeniden ortaya çıkarmıştır. Başörtüsü tavsiyesi dahil, Kur’an’da yer alan bütün tavsiyeler ve hükümler, reşit (akıl baliğ olmuş)  insanlara yöneliktir. Rüşd yaşı sadece bugün değil, tarihte de yönetimlerin insiyatifine bırakılmıştır. Örneğin, Osmanlı devrindeki uygulamada, 1288 tarihli bir irade, yirmi yaşını doldurmamış şahısların rüşd davalarının reddedilmesi kuralını getirmiştir (bk. Ali Haydar, Düraru’l-Hukkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm, 989. mad. şerhi).

Eğer bugün dünya coğrafyasının hatırı sayılır bir kısmında akıl baliğ olma yaşı 18‘e indirilmişse ve mevcut yönetim bu yaş sınırını kabul etmişse, bu resmi kabulun Kur’an’la çelişir hiçbir tarafı yoktur. Kur’an buluğa ermiş ancak henüz reşit olmamış çocukları İslami hükümlerden sorumlu tutmaz, yani yapmadıkları takdirde günahkar saymaz, dolayısıyla bunlara çeza-i müeyyide uygulanmaz. Onlara matuf tavsiyeler de, onlardan sorumlu velilerine iletilir (bknz. Nur 24,25).

Kur’an’da tavsiyelerin de emirlerin de muhatabı, zihni melekelerini tam anlamıyla kullanan, kemale ermiş ve inanmış mü’minler  veya  müslümanlardır. Reşit olmayan bir insanın mü’min veya müslüman olması mümkün değildir, çünkü o henüz doğruyu yanlıştan ayırabilmeye muktedir değildir. Çocuk reşit olacak yaşa gelinceye kadar ailesinin velayeti altındadır ve onlar tarafından eğitilir. Eğitim hükmetmek, baskı altına almak ve zor kullanmak değildir. Nitekim bu yüzden Allah‚ “dinde zorlama yoktur”  (Bakara, 256) diye seslenir Kur’an’da. Zor kullanılarak verilen dini eğitim insan ruhunda kapanması müşkül yaralar açar.

Bütün bunların yanı sıra, dikkate alınması gereken ama muhafazakâr veliler tarafından görülmek istenmeyen reel gerçekler vardır. Günümüzde ergenlik  yaşı; iletişim araçlarının yaygınlaşması, cinselliğin bu araçlar vasıtasıyla kontrolsüz ve yoğun işlenmesi, hormonlu veya çok fazla katkı maddesi içeren yiyecekler gibi nedenlerle  7 yaşına kadar düşmüştür. 7 yaşında bir çocuğun Kur’an’ı okuyup, verilen ilahi mesaja bihakkin vakıf olması, kendi akıl ve iradesini kullanarak karar alması mümkün olmadığı gibi, onu sağlıklı bir şekilde uygulaması da imkansızdır. 7 yaşında ailesi tarafından başı örttürülen kız çocuğunun yaşayacağı ruhsal sorunları tahayyül edebileceğinizi umarak, yer darlığını da hesaba katarak meseleyi detaylandırmak istemiyorum.

Ancak bu meselenin bir de aile hukuku boyutu vardır ki, sosyal devlet sıfatını haiz devletlerin tamamında koruma altına alınmıştır. Tıpkı İslam hukuk sisteminde olduğu gibi, medeni hukuk sisteminde de çocuk aileye teslim edilmiş bir emanettir. Aile çocuğunu kendi inancı, dünya görüşü ve ideolojisi doğrultusunda eğitme hakkına sahiptir. Bir çocuğu afaki ve paranoyak gerekçelerle; eğitim, sağlık gibi zaruri haklarından mahrum ederek mağduriyete sürükleyen devlet, sosyaliteyi rafa kaldırmış asosyal bir devlettir. Asosyal devlet; dünyadan kopuk, problemlerini akıl dışı yöntemlerle, çoğunlukla da yasaklarla çözen arkaik devlet modelidir. Yaşanan son olaylar, bugün Türkiye’de hüküm süren nizamın bu modele birebir uyduğunu göstermektedir.

Meselenin çözümü yasakta değil, eğitimdedir

Yasak sadece masumları mağdur ederken, onları kullanarak menfaat sağlama peşinde olan  zalimlerin eline koz verir  ve sosyal statülerini güçlendirir. Öyleyse başörtüsünü dayatan ebeveynlere, çocuğuna okul yasağı koyarak cevap vermek yerine; Kur’an’ı okuma, dini hükümleri ehil insanlardan tam anlamıyla öğrenme şartı getirerek cevap verilmelidir. Bu veliler onlara özel düzenlenen kurslarda, her ay düzenli periyodlarla sınava tabi tutulmalı ve sonuna kadar takip edilmelidirler…

“Çok zor” diyeceksiniz biliyorum ama, muhafazakâr yöneticilerimize, başörtüsü yüzünden okula gidemeyen her kız çocuğundan dolayı vermeleri gereken hesabın daha zor olacağını hatırlatmak zorundayız. İman ehli olduklarını düşünüyor ve bu hatırlatmanın onlara bir hayli ter attıracağını ümit ediyorum.

http://adilmedya.com/makale.asp?yazid=39&id=844

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir