"Enter"a basıp içeriğe geçin

Evlere arkalarından girmek iyilik değildir (Bakara, 189)

Deniz Baykal’ın gayri meşru bir ilişkisini anlatan mahrem görüntülerin yayınlanmasıyla birlikte gündeme gelen „ahlak“ tartışmaları ülkemizdeki müzmin kavram karmaşasını yeniden su yüzeyine taşıdı. Baykal’ın evli bir kadınla ilişkiye girmesi miydi ahlaksızlık, yoksa asıl ahlaksızlık „bir insanın en mahrem mekanının, yatak odasının anahtar deliğine gizli kamera dayamak“ mıydı?

Olayın kahramanlarının ideolojik aidiyetlerine ve ahlaksızlığı yapanların muhafazakar duruşlarına atıflarda bulunularak yapılan yorumlar öyle çok ki, hadiseyi İslam’ın penceresinden izlemek, incelemek farz oldu.

Gelin bu olay çerçevesinde; ayıp, günah ve ahlak kavramlarının İslam’ın kitabında işgal ettikleri yerlere ve yüklendikleri anlamlara bakalım:

Zina günahtır ve mezkur olayın kahramanları hiç tartışmasız „günahkardırlar“. Yatak odasının anahtar deliğinden içeriyi süzmek veya kapı dinlemek ayıptır. Böyle bir ayıp vasıtasıyla elde edilen bilgileri veya belgeleri dağıtmanın, satmanın, bunlar üzerinden fayda sağlamanın adı ise „ahlaksızlık“ tır.

Her „ahlaksızlık“ günahtır ama her „günah“ aynı zamanda ahlaksızlık değildir. Örneğin namaz kılmamak günahtır ama ahlaksızlık değildir. „Ramazan ayında oruç tutmamak“ keza günahtır ama ahlaksızlık değildir. Zina ahlaki yozlaşmanın ürünü bir günah, üstüne bir de hicap duygusunu çoğaltan bir fiil olduğu için cemiyetin ve bittabi dinin tepkisini diğer kötülüklerden daha çok çekmiştir.

Kur’an’da asla yaklaşılmaması gereken; „çirkin ve fena bir yol“ şeklinde tarif edilen (İsra, 32) bu günah, ilahi kelamda cezası belirtilmiş, beşerin insiyatifine bırakılmamış kötülükler arasında yer alır. Kur’an’a göre zinanın cezası yüz değnek, yani fiziki darb ve fişlemedir. Ceza yalnızca bir grup iman sahibinin huzurunda uygulanılarak yerine getirildiği teyid edilir, avama ilan edilmez.

Zina eden kadın ve zina eden erkekten herbirine yüz değnek vurun; eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, Allah’ın dinini uygulamada bunlara bir acıyaçağınız tutmasın! Ayrıca mü’minlerden bir grup cezalandırılmalarına şahit olsun! (Nur, 2)

Etiketleme cezası ise hemen akabinde gelen ayette zikredilir;

Zina etmiş erkek, ancak zina etmiş olan veya Allah’a ortak koşan bir kadınla; zina etmiş kadın ise, zina etmiş olan veya Allah’a ortak koşan bir erkekle evlenebilir. Bü, mü’minlere haram kılınmıştır. (Nur, 2)

Zina yapan kişi üzerinde uygulanacak darbın öldürücü olmaması gerektiğini bu ayetlerden anlıyoruz. Bu kişiler hayatta kalacaklar ancak işledikleri günah sicillerine işleneceği için istedikleri insanla evlenebilme şansını da sonsuza kadar yitirmiş olacaklar. Önemli bir partinin lideri olarak sicili kirlenen birinin göreve devam edip edemeyeceği konusu ise seçmeninin kararına bağlıdır. Nitekim, zinanın yer aldığı bir başka ayette zaniye veya zani’nin tövbe ettikleri takdirde bağışlanmaları emredilmiştir;

Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. (Nisa,16)

Demekki „zina“ -Kur’an’a göre- cezası çekildiği veya tövbe edildiği takdirde bağışlanan bir günahtır ancak Türkiye’yi sallayan Deniz Baykal ve Nesrin Baytok olayının çok başka bir boyutu daha vardır. Evet, nikahlı eşin bir başkasıyla fuhuş yapmak suretiyle veya gizli dost edinilerek aldatılması, zina kapsamında değerlendirilebilecek, çok sık rastlanıldığı için „sıradan“ denilebilecek bir günahtır. Böyle bir fiil üzerinden çıkar sağlamak ise çok „sıradışı“ bir ahlaksızlıktır. „Zina“ zaafların veya bir takım tatminsizliklerin insanı ulaştırdığı kirli sonuçlardan, sayısız günahlardan yalnızca biridir. Kadın bedenini veya cinselliği bir takım hedefler için araç olarak kullanmak ise ahlaki çöküntüde yaşanabilecek son merhalelerden biridir. Baykal’ın cürmü salt gayri meşru cinsel birliktelik olarak kalsaydı, yaratılan bu kaos çok daha anlamsız görünecekti gözümüze lakin olayın üzerindeki kapak açılınca derinlerden burnumuza vuran pis koku kopartılan yaygaraya hak payı tanımamıza neden oldu.

Bu olayda ortada hem büyük bir günah, hem de akıllara zarar bir ahlaksızlık var. Bizi de zaten en fazla rahatsız eden şey işlenen „bireysel günah“dan öte, kadını cinsel objeye indirgeyen kirli bir aklın bilgisayar ekranlarından milyonların karşısına dikilmesi ve „toplumsal bir günah“a dair ip uçları vermesidir. Zina kötüdür evet… Zina karşılığında kariyer vaad etmek veya talep etmek ve buna ulaşabilmek ise ülkenin nasıl bir çirkeflik dehlizinde çırpındığını gösteren korkunç bir buhranın resmidir.

Şimdi karşı mahalleye geçelim…

Yıllarca;

„Evlere arkalarından girmek iyilik değildir. İyilik, Allah’tan korkanın iyiliğidir. Evlere kapılarından girin ve Allah’tan korkun ki, başarıya ulaşıp, umduğunuza kavuşabilin“ (Bakara, 189)

ayetindeki muhteşem mesajı cinsel organlara indirgeyip yatak odasına kilitleyen bir anlayıştan mahremiyetle ilgili bir hassasiyet beklemek ne kadar trajikomik bir durumdur. Evlere giriş çıkışlarda giriş kapısının kullanılmasını, hangi niyetle olursa olsun gizli saklı girilmemesini emreden bir kitabın takipçilerinin bu ayeti „anal ilişkiyi yasaklayan ayet“ olarak okuduklarını biliyor musunuz? Böyle bir algı düzeyi elbetteki yüksek bir ahlaka yakışanı yaparak, evlere arka kapıdan girmekle kalmayıp içindekileri de kaydeden kimyası bozuk bünyeleri eli boş geri çeviremeyecek ve ulaştırdıkları iğrenç malzemeyi suratlarına çarpamayacaktır. Yanlış okunan ve anlatılan din, onu cinselliğin iki çift arasında kalması gereken doğal harmonisiyle ilgili bir takım yasaklarla meşgul ederek, sahip olması gereken mevhibelerden uzaklaştırmış, vicdanını köreltmiş ve değerlerini unutturmuştur. Şimdi biz bu insanlara gözardı ettikleri veya yanlış anladıkları bir başka ayeti, örneğin;

Mü’minler arasında ahlâksızlığın ve edepsizliğin yayılmasını isteyenleri gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir. (Nur, 19)

ayetini hatırlatacak olsak nasıl bir cevap alırız? İçlerinde büyüttükleri o rezil nefretin ve hıncın baskısı altında, dünyada ve ahirette karşılaşacakları her türlü azaba hazır olduklarını mı söyleyeceklerdir yoksa ayetin kendilerine hitap etmediğini ileri sürerek işledikleri rezilliği savunmaya mı kalkışacaklardır? Bir kadını milyonlarca insanın gözleri önünde çırıpçıplak sergilemek, iki insanın cinselliğini teşhir etmek dışında, edepsizliğin ve ahlaksızlığın yayılmasını sağlayacak daha etkili başka bir yol, yöntem var mıdır? Hele de bu insanlar belli bir kesim tarafından örnek alınan, takip edilen, belli bir itibara sahip, tanınan insanlarsa…

“Gazeteci” bir mesuliyet duygusu içinde, eline geçen haberi mesleki ilkelere uygun bir uslup ve usul çerçevesinde yayınlamakla mükelleftir ancak gayri ahlaki yöntemlerle elde edilen gizli çekim görüntüleri yayınlamak habercilik değil, hamasetçiliktir.

Özetlersek;

Kur’an’a göre zina yapan insan dünyada cezasını çektiği takdirde veya tövbe ederek kirlerinden arınabiliyor ancak bir kötülüğün yayılmasına zemin hazırlayan günahkarı sadece dünyada değil, ahirette de korkunç bir azap bekliyor. Bu günahın tövbesinin kabulüyle ilgili bir muştuya ise ne yazık ki hiçbir ayette rastlayamıyoruz. Allah’ın rahmetine sığınarak yapılan tövbelerin geri çevrilmeyeceği gerçeği, bu müptezellerin duyacakları muhtemel ama oldukça zor bir nedametin pençesinden kurtulup sığınabilecekleri yegane kovuk olabilir.

Tabi eğer minik de olsa bir kıvılcım parlamaya devam edebiliyorsa viraneye dönmüş vicdanlarında…

11 Mayıs 2010 – 08:59:55


İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir