"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kadın ve Estetizm

Yazdıklarım, yani savunduğum tezler tam anlamıyla anlaşılamadığı için „kadın ve estetik“ konusunda ısrar etmek niyetinde değildim ancak Yusuf Hocamın telkinleri ve teşvikleri ile, girmiş bulunduğum bu keçi yoluna devam etmeye karar verdim. Efendim şunu demek istiyorum; size yapılan bu işkencenin sorumlusu Yusuf Hocamdir… Hocamın „merhamet kanatları“ nın altında fizik ve ruh sağlığımı garantiye aldıktan sonra konuya geçebilirim inşallah…

 Ama geçmeden önce izninizle, -bazı okurların sinirlerini biraz daha germe pahasına- Yusuf Kaplan Hocama hakkımızda serdettiği taltifkâr cümleleri ve okyanus yüreği için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bunu niçin ettiğimi de pek bilmiyorum aslında, zira Yusuf Kaplan gibi bünyeler yaşadıkları cemiyetin akciğerleridirler. Sayelerinde nefes alır beynimiz, sayelerinde yeni bir oksijene kavuşur zihnimiz. İnsan akciğerine teşekkür eder mi? Etmez ama onu yaradana şükreder. O halde, bu şükrü eda için daha fazla gecikmeyelim;

Sizi yaradana kurban olayım Hocam…

Geçelim,

Aslında; bilgilerin, fikirlerin, hatta zaafların dövüştürülmesi faydalı bir eylemdir. Ne diyor Namık Kemal; Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan çıkar… Bu çatışmadan yenilgiyle ayrılan zenginleşir, güzelleşir, evcilleşir ve bilenir. Tek başına aranmaz hakikat, hakikatı bulmak için yol arkadaşlarına ihtiyaç var. Dövüştüğünüzü sanırsınız ama son durağa yaklaşırken bir bakarsınız ki, tırmaladığınız, parmak salladığınız adam heybenizi incilerle, elmaslarla doldurmuş. Geri dönüp kucaklamak istersiniz, af dilemek istersiniz ama ya ufukta kaybolmuştur ya da çok geride kalmıştır… Yolunuza yeni simalarla, yeni isimlerle kâh vuruşarak, kâh sarmaş dolaş vaziyette devam edersiniz.

Evet münakaşa güzeldir… Yeterki bilmediklerinizi öğrenmeye açık olun ve yeter ki ego denen köpek havlamasın. Yeter ki kırmızı şal görmüş İspanyol boğası gibi her düşünene, her düşünceye saldırmayın; kırıp dökmeyin, yakıp yıkmayın, tükürmeyin, küfretmeyin… Geri dönmek ve af dilemek çoğu zaman mümkün değildir ve bu vicdan azabı insana çok acı verir.

Konuya gelelim…

“Estetizm” başlı başına bir bilim dalıdır. Alman filozof Alexander G.Baumgarten 1750-1758 yılları arasında yayınladığı “Aesthetica” adlı eseriyle bu bilim dalının temellerini atar. Estetiğin Lugat anlamı; duyum, duyu, duyulur algı. Salt güzelliğin incelendiği bir bilim dalı değil “Estetizm” ama “güzellik”; insana haz veren diğer bazı mefhumlardan daha baskın bir şekilde “estetizm” le iç içe geçmiştir.

Eflatun’dan itibaren bütün Yunan filozoflarının, Avrupalı düşünürlerin fikirlerinde ve eserlerinde peyderbey beliren; göz süzüp gerdan kıran bu nazenin “sanat” in iliği, üsaresidir. Estetizm’in, yani güzelliğin bilimsel anlamda işlendiği hemen her temanın baş kahramanı ise kadındır. Güzelliği ile ön plana çıkan nesnelerin büyük bir çoğunluğu dişi bir karaktere sahiptir veya dişilikle özdeşleştirilir. İstanbul güzeldir; boynunda gerdanıyla zarif bir kıza benzer veya çiçek güzeldir; kadın çiçek gibidir.

Düşünceye, edebiyata veya sanatsal icraatlara, tüm dünya kültürlerinde; erkek “gücü” ile, kadın ise “güzelliği” ile misafir edilir. Şairler için ilhamın mayasıdır kadın, çünkü güzeldir ve güzel olan herşey şair için bir ilham vesilesidir. Ressamlar estetizmi anlatmak için yine kadını dökerler tuvallerine. Mistikler kadında ilahi hüsnü temaşa ederler ve düşünürler için “estetizm” kadın cemalinde bulur en vurucu anlamını…

Sören Kierkegaard estetizmle kadını birleştiren düşünürlerden sadece biri. “Baştan Çıkarıcının Günlüğü”nde, estetizmle sermest olan insan türünü “estet” öznesiyle ifadeye döken düşünür, şöyle seslenir okuyucusuna;

“Kadın; düşünce dünyam için sonu gelmez bir kaynak, gözlemlerim için derin bir zenginliktir ve bu durum hiç değişmeyecektir. Kadın konusuna eğilmeyen insan dünyada ne istiyorsa olabilir, birşey hariç; estet olamaz. Estetiğin kudreti ve kudsiyeti şurada yatıyor; sadece güzel olanla ilişkiye geçer. Edebiyat ve kadın dışında hiçbir meseleyle ilgilenmez.”

 Kadın; edebiyat, sanat, felsefe ve hatta sufizm’deki makamına “güzel” sıfatıyla birlikte kurulurken, güzel görünmeye çalışan kadını “günahkâr” saymak ve “yadırgamak” biçimsel ve fikirsel kabalık değilse nedir?

“Makyaj yapmak”, yani süslenmek kadının fitratında var olan estetik ruhun dışarıya yansımasıdır. Aslında “kadın” en saf ve yalın haliyle de fıtri bir güzelliğe sahiptir ve o doğal fiziki alt yapısıyla kendisine “süslenme yasağı” koyanlara itiraz eder.

Gerçek şu ki; ilahi sıfatlar birbirlerinden farklı ölçülerde ve derecelerde, Allah’ın “halifem” diyerek dünyaya gönderdiği mahlukta tecelli ederler. Bazı insanlar çok akıllıdır. Bazıları “akıl” mevhibesinden daha az nasiplenmiştir ama buna mukabil örneğin, “güç, kuvvet” nimetiyle donatılmışlardır. Aynı şekilde bazı kadınlar çok güzel olabilirler. Bu kadınların makyaja ihtiyaçları yoktur ve bulundukları ortamlarda saf güzellikleriyle dikkat çekebilirler. Yüce kudret tarafından makyajı yapılarak dünyaya gönderilen bu kadınlar fitneye yol açabilirler mi? Güzelliği ile dikkat çeken kadınları eve mi kapatmalı, ne yapmalı?

Güzellik, “estetik bir resim”dir ve “estetik bir resim” tahrik etmez, tefekküre sevkeder.

“Güzel gören güzel düşünür” diyor asrın müçtehidi Said Nursi hazretleri… Güzelliği bağlamından koparıp uçkur meselesine indirgeyen ruhlar Kur-an’i ifadeyle “kalbi bozuk” bedenlere aittirler ve ıslahları çok zordur ama imkânsız değildir.

O halde ilk önce yapmamız gereken şey beynimizde yer eden kavramları yeniden yorumlamak;

1)        Güzel ve bakımlı görünme kaygısı başka birşeydir, teşhir ederek tahrik etme güdüsü başka birşeydir. Biri estetik hassasiyettir, diğeri “teşhircilik” tir. Biri insanidir, diğeri ise hayvani.

2)        Cinsellik ve müstehcenlik kavramları farklı anlamlara tekabül ederler. Cinsellik insan hayatının olmazsa olmazlarındandır. Müstehcenlik bu “olmazsa olmaz ihtiyac”ın istismarıdır.

3)        Erotizm ve porno iki ayrı sektördür. Biri İslam ve ahlak dışı sanata malzeme olur, diğeri kadın bedenini paraya kalbeder.

Bütün bu kavramları yerli yerine oturttuktan sonra yapmamız gereken şey ise aşağıda yazdığım cümleyi bir iki defa tekrar etmek olacaktır:

Güzellik fitneye neden olmaz. Güzel bir kadından tahrik olan sağlıksız erkek fitneye neden olur, çünkü bu adamın “kalbi bozuk” tur.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir