"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kim kimden özür dilesin?

Hassas ve vatanperver bir okurum Ceylanla ilgili yazımdan dolayı ordudan af dilemeye davet etmiş beni. Genelkurmay, olaydan 13 gün sonra yaptığı açıklama ile, Ceylan’ın ölümüyle ilgili o güne kadar yazılan yazıları, yapılan tüm yorumları çürütmüş, bu okurumuza göre. Onun gibi düşünen nice okur olduğunu hesaba katarak bir açıklama yazısı yazmanın faydalı olacağına kanaat getirdim.

Yazar toplumun vicdanıdır ve ölüm döşeğindeki bir bedenin kıpırtısız haline özendiği günlerde bile, titrek bir çırpınışla ayakları üzerinde dikilerek görevini ifa edemiyor ve „burnuma bir haksızlık kokusu geliyor“ diyerek sesini yükseltemiyorsa o toplumun vicdanı çoktan ölmüş, kokmuş, gömülmüş demektir.

 Ceylan 28 Eylül tarihinde öldü. Ben yazımı 2 Ekim tarihinde yolladım ve o tarihe kadar sabırla bekledim. Bu konuda kalemini yüreğine daldırıp yazan bütün Donkişot ruhlular gibi; bir açıklama yapılmasını, Ceylanla ilgili aklı başında bir iki cümle sarfedilmesini ve bir şekilde harekete geçmesini bekledim yetkili bünyelerin. Bizi acele etmekle suçlayanlara olayla ilgili kronolojiyi hatırlatalım ve soralım; Taraf gazetesi bu olayın üstüne gitmeseydi, bir iki duyarlı kalem meseleyi irdelemeseydi Ceylan’ın niçin öldüğü açıklanacak mıydı? Ceylan’ın ölümünden ancak üç gün sonra olay yerine giden bir Cumhuriyet savcısından ve medya mensuplarının sorusu üzerine zoraki bir açıklamada bulunan ve Ceylan’ın nasıl öldüğünü araştırdıklarını lütfen belirten ordu erkanından bahsediyoruz. Hal böyleyken bize nasıl „susmalıydınız“ diyebiliyorsun değerli okurum?

Konuşan yoktu ki biz susalım…

Ceylan hadisesi aslında bitmiş gibi görünse de katakulliye getirilip sümen altı edilen tonla soru var. Biz bu acı tecrübenin yardımıyla bölgede yıllardır yaşanan çok büyük bir trajediden de haberdar olduk ama nedense hiçkimse meselenin bu tarafıyla ilgilenmiyor. Meğerse o bölgede tarlaya tapana, dağa taşa savrulmuş bombalara karşı merakını dizginleyemeyen çok sayıda minik beden; elinden, kolundan, gözünden ve hatta canından olmuş, olmaya devam ediyormuş. Her ne hikmetse şimdiye kadar kimsecikler bu yaşananları görmemiş; nedir bu bombalar, niye bırakılırlar ortalarda, burada güvenliği sağlamak için bulunanlar ot mu toplarlar, ne diye bu bombaları toplamazlar? diye sormamış. Doğru dürüst bir oyuncağa sahip olmamış talihsiz bir yavruya; dış yüzeyi parlak, yuvarlak , üzerinde bir takım işaretler, mekanizmalar bulunan bir cismin ne kadar çekici görüneceğini tahmin etmek hiç zor olmasa gerek. Hangi çocuk adeta „gel benimle oyna!“ diye bağıran bir nesneyi kurcalamaktan kendini alabilir ki? Tehlikesini bilse bile, hele de oyuncaksız bırakılmış bir çocuk, böyle bir hazine karşısında merakını dizginleyebilir mi? Peki en azından Ceylan’dan sonra, bu konuda bölgede bir tedbir taraması yapıldı mı yoksa aynı duyarsızlığa bırakılan yerden devam mı edilecek?

Okurlarımızın bazıları bizim getirdiğimiz eleştirilerin mahiyetini de yanlış algılamış. Bir avcı çalılar arkasından gelen hışırtıdan tedirgin olup can havliyle ateş eder. Amacı kendisini korumaktır ancak vurduğu ne bir yaban domuzu ne de kurt, zavallı bir yavru ceylandır. Tabi ki kasıt yoktur, ama kaza vardır. Dikkatsizlikten, ihmallikten kaynaklanan bir kaza. İsterseniz bilir kişi raporunda anlatıldığı şekliyle Ceylan’ın bombayı elindeki aletle patlattığına inanın, isterseniz karakoldan bir askerin Ceylan’ı terörist sanıp vurduğunu düşünün. Her iki durumda da dikkatsizlik ve ihmal söz konusudur, her iki durumda da orada görev yapan güvenlik güçleri suçludur.

Evet, bu kadar çok özürdilemesi gereken isimler, kurumlar, apoletli yakalar varken, bizden özür bekleyenlerin bir daha oturup düşünmesi gerekiyor.

Kim kimden ve niçin özürdilemeli?

Çöplerini, artıklarını toplamayıp çocukların ellerinin kollarının kopmasına, hayatlarını kaybetmesine neden olanlar varken; yanlış hedef almış bir AVCI olmasa da, güvenliğim yok diyerek olay yerine 3 gün sonra giden ödlek bir SAVCI varken, haftalarca kamuoyundan kaçan, oyalayan, cebren açıklama yapan yetkili mercilerin kem küm kıvamındaki açıklamaları cascavlak ortada dururken, hepsini bir kalemde geçelim;

yüreği yanık bir anneye yavrusunun cesedini taşıttıran bir devlet varken,

 biz kimden özürdileyeceğiz sahi?

Kimden ve niçin?

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir