"Enter"a basıp içeriğe geçin

Almanlar zeki, Türkler aptalmış

Fıkra, bütün Temel fıkraları gibi bir harika:

Temel, Münih’de bir dükkâna girmiş. Bakmış, dükkânın bir köşesinde harika bir papağan… Hayran hayran seyrederken, dükkân sahibi yanına gelip, “Bu harika bir kuştur, karşısına geçene bakar ve ona nasıl birisi olduğunu söyler” demiş. Temel, papağanın karşısına geçer geçmez, kuş “Sen aptalsın” demiş. Temel, papağanı satın almak istemiş, ancak adam satılık olmadığını söylemiş. Bunun üzerine Temel, papağanın yumurtalarından rica etmiş. Adam, “yarın gelin verelim” demiş. Ertesi gün gittiğinde Temel’e üç tane yumurta vermiş. Temel derhal Trabzon’a dönmüş, eş-dost, akraba, komşu kim varsa toplamış ve papağanın özelliklerini anlattıktan sonra, gururla yumurtaları göstermiş ve hep birlikte yumurtaları kuluçkaya yatırmışlar. Bir süre sonra, yumurtalardan birisi çatlamış ve içinden normal bir tavuk civcivi çıkmış. Bir anlam verememişler. Fakat, ikincisinden bir bıldırcın, üçüncüden de keklik çıkınca, Temel’in tepesi atmış. Uçağa atladığı gibi varmış Münih’e, dükkânı bulmuş, dalmış içeriye… Papağan, Temeli görür görmez, “Sen salaksın” demiş. Temel daha da kızmış ve “Ula baa bak” demiş, “benum salak olduğumi burda bi sen pileyisun, ama senun kimlerle yatup kalktuğuni  Tirabizonda cümle âlem bilıyi”.

Alman Bild gazetesi iki gün önceki baskısına “Dumm-Debatte” (aptal tartışma) diye bir manşet attı. Gazeteye göre, „Bu günlerde entellektüeller yılın en aptalca tartışmasını sürdürüyorlar“ dı. Mihverine „Aptallığın“ oturdulduğu ve ülkede yaşayan Türkler’in aptal ilan edildiği tartışmayı gündeme taşıyan isim Berlin özerk Üniversitesinin müdürü Dieter Lenzen. Lenzen senelik rutin lakırdılarından birini daha yapmış ve bir röportajında Pisa araştırmalarına dayanarak Berlin’deki Türk çocukların Alman çocuklara kıyasla daha geri bir zekâ  düzeyine sahip oldukları iddiasını yenilemiş.

Hazreti, araştırmacı bilim adamı sıfatına hürmetle kaale alıp iddiasını dayandırdığı Pisa araştırmalarına baktığımızda karşılaştığımız manzara, Temel’in papağana verdiği cevaba benzer bir cevapla kendisine mukabele etmenin ne kadar haklı ve meşru olacağını ortaya koyuyor. Pisa yani, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı ( Programme for İnternational Stüdent Assessment) adında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından 1997’de geliştirilen bir sınav. Bu sınavla uluslararası çapta üç yılda bir 15 yaşındaki öğrencilerin başarısı sınamakta. PISA çalışmasının amacı eğitim yöntemlerinde standartlaştırmayı ve gelişmeyi arttırmakla birlikte dünyada okul çocuklarının başarısını karşılaştırmak ve test etmek. Herşeyden önce Lenzen’in dayandığı Pisa raporlarında IQ (Intelligenzquotient), yani zekâ düzeyi kavramına hiçbir yerde rastlanmıyor. Raporda göçmen kökenli olmayan ailelerin çocuklarında; okuduğunu anlama, doğa bilimleri ve Matematik dallarında algılama yeteneğinin daha gelişmiş olduğuna işaret ediliyor. Bunun nedeni de zaten geçmiş yıllarda yapılan sınav sonuçlarıyla ilgili değerlendirmelerde defalarca tekrarlandı.

Almanya’daki mevcut eğitim sistemi göçmen ve gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarını zorluyor, dışlıyor, ağlatıyor. Daha ilkokul 4. sınıftan itibaren; zeki, orta zekâ ya sahip, eh idare eder, işe yaramaz diye çocukları kategorize eden bir sistemin kurbanlarının göçmen kökenli olması çok doğal diyor OECD yetkilileri, Birleşmiş Milletler ve Almanya’yı insafa davet ediyorlar. Lâkin Almanya, dev aynasının karşısındaki bodur cüceli bilim adamı müsveddelerinin her yıl tekrarladıkları “üstün Alman ırkı” arka planlı safsatalarıyla sistemindeki çatlaklara sıva vurmaya kalkışıyor… Dahası da var… OECD Avustralya ve Kanada’daki Türk ailelerin çocuklarının yerli ailelerin çocukları kadar başarılı olduklarını söylüyor. Aklı başında eğitimciler ard arda göçmen çocukların dil konusundaki problemlerinin çözümü için öneriler getiriyor. Alman siyasetçisi, eğitim sistemine getirilen tenkidlere kulak kabartmak yerine, yükselen İslam antipatizanlığından nemalanmaya gayret ediyor. Siyasetçiler sağcıların gönlünü çelecek icraatlerle göçmen çocuklara hayatı iyice dar ederken, medya da görevini yapıyor ve bilimsel (!), entellektüel(!) zirvalıklara sutunlarını tevdi ederek kamu vicdanını ve tabi, kendi vicdanını rahatlatıyor.

Bugün Bavyera’da sadece Türk çocukları çifte pasaport sahibi olamıyorlar. Bu çocukların ebeveynlerinden birinin Alman vatandaşı dahi olması sonucu değiştirmiyor. Her iki aile bireyinin de Alman vatandaşı olması gerekiyor. Başka şartlarda var… Ebeveynlerden en az birinin çalışıyor olması, ailenin sosyal yardım almaması gibi…. Bu şartlar sadece Türk çocuklarında aranıyor.

Lenzen’le birlikte, göçlerin Avrupa nufusunu aptallaştırdığını düşünen bir başka isim daha var: Volkmar Weiss. Lenzen ve Weiss, Türk azınlığın düşük zekâsına mukabil doğurganlıklarına vurgu yaparak, Türk genlerinin taarruzuna maruz kalan Alman zekâsının gittikçe gerilediğini ve bunun için tedbirler alınması gerektiğini karşılarına çıkan gazeteye, mikrofonu uzatan televizyona mırıldanıp duruyorlar. Göçmenlerin çığlıklarını duymamak için direnen Alman siyasetçiler nedense bilinç altlarını okşayan bu seslere karşı çok duyarlı oluyorlar. Nitekim aileden sorumlu devlet bakanı Renate Schmidt, Lenzen ve Weiss’ın faşizan tezleri istikametinde derhal harekete geçti. Akademisyen ve gelir düzeyi yüksek ailelerin çocuk yapmasını teşvik gayesiyle bu ailelere verilecek çocuk parası miktarı yükseltildi.

 

Nasıl ve hangi kriterlere göre yaptıkları bilinmeyen bir takım testlerle zekâ  denen son derece izafi bir mefhumu ölçen biçen ve ülkelerindeki bir azınlığa dayanarak koskoca bir millete dolaylı yollarla “aptal” diyen bu destursuz zevatı Temel’in fıkrasıyla susturmak çok kolay. Ancak bu usturuplu cevabın dahi, aptal olmasalar da sistemin çarkları arasında ezile ezile zihinsel kapasiteleri dumur edilen çocuklarımıza uzun vadede derman olmayacağı aşikar. Kendilerini ve dahil oldukları ırkın her bireyini birer Einstein sananlara; Türk aydını, siyasetçisi, ideologu, eğitmeni salt şovla karşılık verebiliyor. Bizim idealist ruhlu eğitmenlerimiz yer kürenin dört bir tarafına nasıl da yayıldıklarını, Gambiyalı çocuğa nasıl halay çektirdiklerini, Mogadişulu bebeğe nasıl mehter marşını söylettiklerini anlatadursunlar… Almanya’da sadece iki metropolde bulunan ve eğitim yılı başına kabul edebildikleri öğrenci sayısı 30’u geçmeyen kurumları, bu güzel faaliyetlerdeki cılız milliyetciliği faş ediyor.

Türkçe olimpiyatları yurdum insanının aşağılık kompleksini bir nebze tedavi edebilir tabi. Bu arada, Almanya’da “aptal” hakaretine maruz kalan bir neslin düştüğü aşağılık kompleksine de Alman arkadaşlarının okuyacağı “çile bülbülüm çile” şarkısı tercüman olacaktır. Artık Alman çocuklar “çile bülbülüm çile” diye avazlanırken, biz de sakır şakır yaşlar dökebiliriz. Kabaran milli duygularımızdan dolayı değil tabi, uğradığımız bu alçakça hakaretlerden dolayı…

Yazıya son noktayı koymadan önce Alman arrogantlarına dönelim ve narayı basalım:

“Baa bak! Benum salak olduğumi burda bi sen pileyisun, ama senun ne olduğuni OECD, Birleşmiş Milletler ve ben dahil cümle alem bilıyi”.

(timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir