Gecenin alnacına sırtını yaslamış, şarkı söyleyen bir adam düşünün. Hayır, karanlığı ıslıklayan bir ayyaş değil bu adam. Belki çılgın bir aşık, belki biraz meclup ama şuuruna ve iradesine, mırıldandığı ezginin melodisi kadar hakim bir tuluat ustası…
Karanlıkta şarkı söyleyen adamdır Cemil Meriç.
Gözlerinin cılız ışığını kitap sayfalarının arasında tamamen tükettikten sonra da, mum misali yanmaya ve aydınlatmaya devam eder Üstad. Karanlığın ve yalnızlığın loş koridorlarında sağa sola yalpalayarak ilerlerken kırdığı pahalı vazolara, heybesinden dökülen mücevheratlara aldırmadan yanına yaklaşan pervaneleri ziyasıyla yakan, kül eden bu garip adam aramızdan ayrılalı 21 yıl oldu. 21 yıldır, giderken arkasında bıraktığı ayak izlerini; ilim ve irfan yüklü eserlerinden koparabildiğimiz kırıntılarla doldurmaya çalışıyoruz, ama nafile…
Zira bizler, yani Cemil Meriç şakirdleri, yani “Bu Ülke’nin çocukları” Üstadımızı okuyamıyoruz…
Cemil Meriç’in hayattayken uzviyetini bırakmayan makus talihi, ölümünden sonra da hatırasını takip etti ve manevi gözlerini karanlığa boğarak kör etti. Üstad 21 yıldır zikren, fıkren ve ilmen karanlıklardadır. Bu Ülke’nin belkide gelmiş geçmiş en muhteşem mütercimi, en musaddık muharriri, en muteber mütefekkiri karanlıklardadır.
Bu ne kadar acı bir kayıptır!
„Aslolan gözlerin kapalıyken yaşadıklarındır“ der Giorgio de Chiricio. İnsan gözleri kapalıyken, yani rüyalarında yada hayallerinde en güzel hakikatlerin keşfine çıkar. Demek ki, „Cemil Meriç hayattayken göremiyordu, çünkü kördü“ cümlesi gizli bir yanılgı taşıyor. Her muhayyilesi zengin insan gibi ‚görüyordu’ Cemil Meriç, üstelik bakmadan görüyordu. Bu kadarla da yetinmeyip, bakabilen lakin göremeyenleri de irşat ediyordu.
Onun gören gözleri vefatından sonra kör edildi.
Cemil Meriç görebildiklerinin çok azını gösterebiliyor. Oynadığı tek kişilik tiyatroda seslendirme kötü, ışıklandırma yetersiz. Söylediklerinin tamamını duyamıyoruz, duyabildiklerimizin büyük bir kısmı aslından uzak; dublaj… Görüntü puslu… Yüzünü göremiyoruz, kolunun biri eksik, bacakları tam değil…
Anlıyoruz ki yanlış giden birşeyler var…
Yanlış giden ve bir türlü düzeltilemeyen, düzeltilmesine müsade edilmeyen şeyler var. Meriç’in gözleri 21 yıldır bağlı tutuluyor. Eserleri basılmıyor, basılan eserleri „sadeleştirme „ adı altında okurlarının gözleri önünde sansüre ve tahrifata uğruyor.
İşte Cemil Meriç Külliyatındaki eksiklikler:
Kültürden İrfana (en son 1985`de basıldı)
Işık Doğudan Gelir (en son 1984`de basıldı)
Bir Facianın Hikayesi ( en son 1981`de basıldı. Mahmut Ali Meriç bu kitabın Kırk Ambar 2. cilde dercedildiğini -dolayısı ile- artık basılmayacağını söylüyor)
Ve akıbeti meçhul olan eserleri:
Sosyalizm ve Sosyoloji Tarihinde Pierre Joseph Proudhon” adlı bir çalışması, Fakülteler Matbaası (Türkiye Harsı ve İçtimai Araştırmalar Derneği, sayı 101, 23 s.)
1968’de I.Ü.E.F. Sosyoloji dergisinde çıkan “İdeoloji” ile ilgili bir kitapçık (sayı 21-22)(Fakülteler Matbaası, 23 s.)
Cemil Meriç`in çevirilerinin hiçbiri basılmıyor…. İşte bir zamanlar basılan ancak artık ulaşılamayan çeviriler;
Altın Gözlü Kız (Üniversite Kitabevi), 189 sayfalık kitabın 74 sayfası Balzac’la ilgili bir incelemenin yer aldığı önsözdür.
Otuzundaki Kadın(A.Bolat Yayınevi, 168 sayfa)
Onüçlerin Romanı (Ferragus) (Yüksel Yayınevi), 157 sayfanın 28 sayfası önsöz
İhtişam ve Sefalet (Vautrin)” (Ötüken Yayınevi, 543 s.)
Victor Hugo`dan yaptığı çeviriler;
Mahmut Sait Kılıççı ile beraber manzum olarak çevirdiğı “Marion de Lorme” (M.E.B. Yayınları, 192 s.)
Hernani adlı piyesinin manzum olarak tercümesi .
Ve diğer çevirileri;
Uriel Heyd’den “Ziya Gökalp, Türk Milliyetçiliğinin Temelleri” (Sebil Yayınevi, 134 s.)
Thornton Wilder’ın “Köprüden Düşenler” adlı kitabını Lamia Çataloğlu ile birlikte İngilizce’den Türkçe’ye çevirmişlerdir (Tür Yayınları, 112 s.).
Maxime Rodinson’un “Batıyı Büyüleyen İslam”(Pınar Yayınları, 233 s.).
Cemil Meriç`in; yurt ve Dünya, Yücel, Gün, Amac, insan, Yirminci Asır, Dönem, Çağrı, Yeni İnsan, Hisar, Türk Edebiyatı, Kubbealtı Akademi, Orta Doğu, Pınar, Köprü, Gerçek, Hareket, Milli Eğitim ve Kültür ve Yeni Devir dergilerinde yazıları, makaleleri yayımlanmıştır.
Meriç okurları için bu kitaplara ve makalelere ulaşmak büyük bir hayal. Üstad parça parça değil de, tam tekmil aramıza dönecek mi birgün? Kimbilir?
13 Haziran Cemil Meriç’in 21. ölüm yıldönümü. Üsküdar belediyesinin düzenlediği etkinliklerle ilgili basın daveti düşüyor ekrana. Meriç’in Machiavelli’nin hal-i pür melalini tasvir ederken kurduğu cümleyle alakalı bir belirsizlik başgösteriyor… „Bir Milano kilisesinde İsa’nın çok güzel bir heykeli vardır. Fakat gelenlerin mumlarıyla heykel o kadar kararmış ki tanınmaz hale gelmiştir, Machiavelli de öyle“ diyor Üstad. Üstadin, bu cümleyle kendi mukadderatının da tasvirini yapmış olma ihtimali ürkütüyor sevenlerini. Eserlerinin tümü basılmadığı için gerçek anlamda tanınamayan bir yazar için anma programı düzenlemenin keyfiyetiyle ilgili endişeleri, mezkur organizasyonun danışmanlığını yapan ismin telkin ettiği güven dağıtıyor: Dücane Cündioğlu…
Cündioğlu’nun Cemil Meriç Külliyatıyla ilgili düşüncelerini biliyor ve Meriç’in zaten tanınmayan cemalinin tamamen sisler arasına gömülmesine vesile olmayacağını düşünüyoruz. İlk’leri gerçekleştirmek adına düzenlenen ve Meriç’in ulaşılamayan tüm eserlerine -en azından- temas imkanı sağlayacak olan bu programın amacına ulaşmasını, amaca ulaştırılmasını temenni ediyoruz…
Amacına, yani gerçek Cemil Meriç’e….
(timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)
İlk Yorumu Siz Yapın