"Enter"a basıp içeriğe geçin

Müslümanlar Neden Pegida Karşıtı Eylemlere İlgi Göstermiyor?

Bir elektronik mağazasında beni ve yine benim gibi başörtülü olan bir ablamı görünce, korku dolu gözlerle çocuğunu kucaklayan Alman bayanın bu davranışını uzun süredir yadırgamıyoruz. Bizler, yani Avrupa’da yaşayan müslüman azınlıklar için 11 Eylül olayları ile dizayn edilip boynumuza asılan  „potansiyel terörist“ etiketi, tedavisi olmayan ve birlikte yaşanmaya alışılması gereken bir hastalık gibi. İtaat kültürüyle yoğrulmuş topraklardan geldiğimiz için „neden?“ diye sormak, sorgulamak, ileri gidip hak aramak, hele de eylemlere falan katılmak aklımıza geldiği anda elimizin tersiyle iteleriz. Bıçak saplandığı zaman biraz çığlık atar, canımızın yangını geçince susar ve hızla unuturuz.

Kaldı ki Pegida gibi ırkçı yapılanmalara karşı organize edilen eylemler solcu örgütler tarafından düzenlendiği ve bizler bu solcu örgütleri İslam aleyhtarı olarak algıladığımız için asla onların çalışmalarına iştirak etmeyiz. Büyük kısmımız ne yaptıklarını, neyi savunduklarını çok da bilmez.

Haddızatında „medeni cesaret“ de çok muğlak bir mefhumdur. Sokakta kadın döven adama ses çıkarmaz ama bir nazinin sözlü sataşmasına uğrayan başörtülü kadını savunmayan Almanlara öfkeleniriz. Bu yüzden medeni cesaretinden dolayı öldürülen kızımız Tuğçe çok şey ifade etmez. Filistinliler için ölen Rachel Corrie ise kahramandır, zira konu Filistin’dir ve zihinler sadece Filistin için sokağa çıkmaya ayarlanmıştır. Pegida gibi oluşumların sokak eylemleri ile azaltılabileceğini, Filistin sorununun ise sokak eylemleri ile değil, ilkeli ve bilinçli boykotlarla çözülebileceğini kavramamız için uzun zamana ihtiyacımız var.

Almanya dahil Avrupa’nın her tarafında son derece tehlikeli hadiseler cereyan ediyor. Pegida güç kazanırken, oy potansiyelini artırmak için Pegida’nın siyasi arenadaki temsilciliğine soyunan radikal sağcı söylemlere sahip AfD (Alternative für Deutschland) partisi ise hayallerine kavuşmak üzere. Bütün bu gelişmeler karşısında sokağa taşanların arasında Türklerin sayısı ise parmakla sayacak kadar az. Bu duyarsızlığımız ve sosyal dayanışma gösterme konusunda takındığımız çekimser tavır Almanları da düşündürüyor. “Neden İslami hassasiyete sahip Türkler Gazze eylemlerinde gösterdikleri performansı IŞİD’e tepki eylemlerinde göstermiyorlar?” sorusuna artık Pegida karşıtı eylemler de eklendi. Ne yazık ki sorunun tek bir cevabı yok…

Bizler yanlışlarımızı, eksiklerimizi, teşhis ve tahlil hatalarımızı kabul ediyoruz ama “bütün suç bizde mi?” diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz.

Avrupa’da yaşayan müslüman ahali arasından “Türkler” cephesinden gözlemlerimi aktarayım. Diğer cepheleri içerden tanıdığımı söyleyemeyeceğim.

Almanya’da yaşayan Türkler ikiye ayrılıyorlar. Tüm mesaisini işine gücüne vakfetmiş, Almanya siyaseti ile ilgilenmeyen kesim yönlendirilmeye müsaittir ve uydu televizyonlar sayesinde ise onu sadece Türk medyası yönlendirir. Çoğunluğu oluşturan bu kesimle ilgili genel bilgiyi yazının başında verdim. Olaylara vakıf olan kısmının ise çekimserliğinin altında Pegida’yı Batı’nın Helen ruhunun olağan tezahürü olarak görmesi yatıyor. Uzun yıllardır Avrupa’da yaşayan, onun mütekebbir ruhuna aşina olan ve üstü örtülü düşmanlıklara maruz kalan bir Türk, bu düşmanlığın örgütlendiğini ve sesini yükselttiğini görünce şaşırmıyor. Ona karşı cephe almaya ve kendini ifade etmeye çalışmıyor, çünkü onun ülkesinde yaşayan bir YABANCI olduğunu ve onun, kendi üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip olduğunu düşünüyor.

Gerçek şu ki; Almanya’da yaşayan Türkler kendilerini hiçbir zaman Almanya’ya ait hissedemediler. Almanya buna izin vermedi. Tek taraflı taleplerle karşı tarafı sinsice boyun eğmeye teşvik eden uyum politikaları doğal olarak ters tepti. Yüksek sesle itiraz etmeyi tehlikeli bulduğu için sessizce reddetmeyi tercih eden şarklı refleks, bütün bu girişimleri; usulca sırtını dönerek, Türkiyeli liderleri coşkuyla kucaklayarak ve camileri doldurup taşırarak cevapladı. Öyle bir noktadayız ki, Başbakan Merkel’in büyük bir cesaretle sarfettiği  “İslam Almanya’nın bir parçasıdır” sözü dahi artık onlara inandırıcı gelmiyor. Entelektüel seviyesi orta ve ortanın üzerindeki Türkler bu sözün icraatlara yansımasını istiyor.

Örneğin;

  • Batı’nın gerçek anlamda geçmişiyle yüzleşmesini, genlerini altı bin asırlık Doğu düşmanlığından temizlemesini istiyor.
  • Tarihi çarpıtmalar, tahrifatlarla Doğu’dan bir medeniyet çaldığını (Anadolu-Mezopotamya uygarlığı), kendisine uyarladığını ve kendisine, kendisine ait olmayan bir geçmiş ve medeniyet yarattığını (Yunan medeniyeti), bu geçmişi ve medeniyeti de Doğu’nun üzerinde tahakküm aracı olarak kullandığını Müslümanların farkettiğini görmesini istiyor.
  • Sanata, mizaha, beyaz cama yansıttığı bu nefretin kodlarını masaya yatırmasını, onlarla hesaplaşmasını, Doğu’dan aldığı ne varsa Doğu’ya iade etmesini ve halen peyderbey şahlanan talan şehvetini dizginlemesini istiyor (Ne dediğimin anlaşılması için küçük örnek: IŞİD’in Kobane’ye saldırması hakkında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Psaki’nin sözleri; “Kimse Kobanê’nin düşmesini istemez ama, önceliğimiz hava saldırılarının yapıldığı yerlerde petrol rafinerilerinin kontrolünü sağlamak”).
  • Evrim teorisine varana kadar her türlü detaya sızdırdığı kibrini kontrol etmesini, en azından bilimsel çalışmalara bulaştırmamasını istiyor (Evrim teorisine göre güya Afrikalı Homo Sapiens çirkindir ama ona paralel olarak Avrupa’da gelişen Neandertal güzeldir).
  • Terörün etnik kökenlerden, dini mensubiyetlerden bağımsız olarak, topyekün lanetlendiğini görmek istiyor.
  • Gazze katliamlarını küçük kınamalarla savuşturan Avrupalı aklın, Türkler dahil tüm müslümanların yüreğinde açtığı yarayı iyileştirmek için birşey yapmasını istiyor.
  • Fransa gibi sömürgeci devletlerin soykırımı kabul ettiklerini, sömürgelerinden özürdilediklerini, tazminat ödediklerini görmek istiyor.
  • Suriye için kılını kıpırdatmayan Avrupalı ülkelerin (Örneğin Fransa’nın) Irak hava sahasından çekilmesini istiyor.
  • İslam ülkelerine yönelik entrikalarla uğraşmak yerine, örneğin “Almanya”nın öldürülen sekiz Türk’ün katillerini bir an önce, en ağır şekilde cezalandırdığını görmek istiyor.
  • Belki çok büyük bir hayal ama Avrupa Birliği, -Irak ve Afganistan’da işledikleri katliamlardan dolayı- dönemin Amerikalı ve İngiliz liderlerinin “savaş suçları”ndan yargılanmaları için baskı yapsın istiyor.
  • Almanya’nın ve diğer Avrupa ülkelerinin, Doğu’ya silah ticaretini tamamen durdurarak IŞİD’in Batılı bir senaryo olduğuna dair algıları güçlendirecek işlerin içinde bulunmamasını istiyor.
  • Batı’nın sinsi ve bütün Müslümanları töhmet altında bırakan politikalardan, medya ahlakından arınmasını istiyor.
  • Avrupalı Müslümanlar, Hıristiyan ve Yahudi cemaatiyle eşit statüye kavuşturularak gerçekten Avrupa’nın parçası olduklarının ispatlanmasını istiyor.
  • “İslami terör”, “İslamcı terörist” kavramlarının medya dilinde yasaklanmasını istiyor.
  • Barış dilinin hayatının her alanına yansıtıldığı, icraatlar ve eylemlerle ortaya konulduğu bir Avrupa istiyor.

Bütün bunlar yapılarak Müslümanların, aslında bütün Doğulular’ın gönülleri alınırsa dünyamız daha yaşanılır bir gezegen olabilir ve belki o zaman Müslümanlar İslamofobia karşıtı eylemler dışında, evrensel insan haklarını merkeze alan ve terörü lanetleyen eylemlere de tereddüt etmeden katılırlar….

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir