Türkiye’nin dramı az sayıdaki düşünen beyinleri taşıyan boyunlara geçirilen halkalardır. Ortaçağ kölelerini anımsatan aydınlar, boyunlarındaki halkalarda efendilerinin, yani şeyhlerinin veya beylerinin isimlerini taşıyorlar. Birliği ve beraberliği tesis etmek yerine, imtiyazların muhafızları olmaları beklenen entelektüellerin karşısında iki yol var; bir çoban köpeği sadakati ile efendisinin yalanlarını ilmi analizlerle harmanlamak veya mevcut sistemi, o sisteme hakim zihniyeti ve gücü elinde bulunduranları tenkid edip tecrid edilmek, sürülmek veya sürünmek…
İşte bu yüzden namuslu aydınlar Ali Şeriati gibi her dem “sizi rahatsız etmeye geldim” diye fısıldarlar kulaklarınıza ve işte bu yüzden iktidarlar entelektüellerden hoşlanmazlar. En uysal ve satın alınmış entelektüel dahi potansiyel tehlikedir. Napolyon için entelektüel adi bir ideolog’dur. Hitler’in ilk kurbanları aydınlardı. Nazi Almanya’sının hava kuvvetleri komutanı Hermann Göring “kültürden söz edildiğini duyunca elim tabancama gider” der. Lenin için entelektüel bir pisliktir sadece. İktidar, kendisinden güzel olanı gösteren aynayı parçalayan kraliçedir.
Avrupa, serazat düşünce adamlarına hak ettikleri itibarı teslim ettikten sonra aydınlığa kavuştu. Bizim ülkemizde ise eleştirinin ayak seslerini işitince müzmin linç şehvetleri kabaranlar, daha dünyaya gözünü açmamış bir gazeteyi taş yağmuruna tutabiliyorlar.
Ahlaksızlık şeytanlaştırır insanı…
Ancak, ahlaklı müslüman kutsal toprakları ziyaret eder, içindeki ve dışındaki şeytanını orada taşlayıp yurduna döner. O, düşmanları veya düşman addettikleri dahil hiç kimseyi, beşeri hevesleri, hedefleri, endişeleri veya menfaatlerinden dolayı linç etme ihtiyacı hissetmez. Kavga için değil, ayna olmak için “karşı”nıza geçer. Zira asıl hakikatler gözlerde gizlidir ve istişareler yanyana değil, göz göze, karşı karşıya yapılır. Zirvelere doğru yan yana yürüdüğünüz insanlarla kolkola girersiniz ve hedefe ulaştığınız zaman o sivri tepe hepinize birden dar gelir. Artık birilerinin uçurumdan yuvarlanması gerekir. Örnekler için gündeme göz atmak kâfi. Yan yana yürümek pragmatikliktir ve bazı fani ittifaklar için kullanılır. Karşı karşıya durmak mertliktir, ülkenin bekası için risk üstlenmek, vicdani bir ayna, bir aksi seda olmaktır…
Bu yüzden “karşı”dayım. Kalemim ne falanca filancanın kılıcı ne de herhangi bir kasabın linç satırıdır. Yeri gelince neşter vazifesini icra edebilir… Hepsi bu…
İlk Yorumu Siz Yapın