"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kavga için değil, ayna olmak için

“Entelektüel” çok tartışılan ve evrensel tarifi bulunmayan bir kavram. Avrupalı aydınların kavramı tevil ederken üzerinde ittifak ettikleri tek unsur “eleştiri”. Farklı pencerelerden yapılan yorumlar aynı terkip ile bitiyor: her entelektüel münekkiddir.Paul Baran’a göre; “entelektüel’in başlıca vasfı eleştirmek. Ne kendi varacağı hükümlerden çekinir, ne iktidara ters düşmekten. (…) Daha ileri, insanca ve rasyonel bir düzenin kurulmasına yardımcı olur. Toplumun şuurudur”. Varoluşcuların entelektüel anlayışları da tenkit eksenlidir. Onlara göre de entelektüel siyasi bir hizbin militanı olamaz ve yalnızca hakikate angajedir. Sartre’ye göre entelektüel toplumu ve düzeni kıyasıya eleştiren insandır. Türk aydını için de entelektüel’in anlamı tenkit’de düğümleniyor. Buyrun, Toker Dereli’nin tarifi:”Entelektüeller, somut olayların üstüne yükselebilip soyut kademede düşünebilen, toplumun temel yapısı, meseleleri ve değerleri ile meşgul olup başlıca sosyal, ekonomik ve politik gelişmeleri eleştirebilen, genellikle kabul edilmiş görüşleri, izah tarzlarını, varsayımları tahlil ve tenkit edebilme gücüne sahip kimselerdir. Entelektüel sayılabilmek için formel bir eğitim görmüş olmak şart değildir. Edebi üslup, mesleki sıfat ve roller, siyasi ya da idari sorumluluklar entelektüel sıfatından ayrı tutulmalıdır.”

Türkiye’nin dramı az sayıdaki düşünen beyinleri taşıyan boyunlara geçirilen halkalardır. Ortaçağ kölelerini anımsatan aydınlar, boyunlarındaki halkalarda efendilerinin, yani şeyhlerinin veya beylerinin isimlerini taşıyorlar. Birliği ve beraberliği tesis etmek yerine, imtiyazların muhafızları olmaları beklenen entelektüellerin karşısında iki yol var; bir çoban köpeği sadakati ile efendisinin yalanlarını ilmi analizlerle harmanlamak veya mevcut sistemi, o sisteme hakim zihniyeti ve gücü elinde bulunduranları tenkid edip tecrid edilmek, sürülmek veya sürünmek…

İşte bu yüzden namuslu aydınlar Ali Şeriati gibi her dem “sizi rahatsız etmeye geldim” diye fısıldarlar kulaklarınıza ve işte bu yüzden iktidarlar entelektüellerden hoşlanmazlar. En uysal ve satın alınmış entelektüel dahi potansiyel tehlikedir. Napolyon için entelektüel adi bir ideolog’dur. Hitler’in ilk kurbanları aydınlardı. Nazi Almanya’sının hava kuvvetleri komutanı Hermann Göring “kültürden söz edildiğini duyunca elim tabancama gider” der. Lenin için entelektüel bir pisliktir sadece. İktidar, kendisinden güzel olanı gösteren aynayı parçalayan kraliçedir.

Avrupa, serazat düşünce adamlarına hak ettikleri itibarı teslim ettikten sonra aydınlığa kavuştu. Bizim ülkemizde ise eleştirinin ayak seslerini işitince müzmin linç şehvetleri kabaranlar, daha dünyaya gözünü açmamış bir gazeteyi taş yağmuruna tutabiliyorlar.

Ahlaksızlık şeytanlaştırır insanı…

Ancak, ahlaklı müslüman kutsal toprakları ziyaret eder, içindeki ve dışındaki şeytanını orada taşlayıp yurduna döner. O, düşmanları veya düşman addettikleri dahil hiç kimseyi, beşeri hevesleri, hedefleri, endişeleri veya menfaatlerinden dolayı linç etme ihtiyacı hissetmez. Kavga için değil, ayna olmak için “karşı”nıza geçer. Zira asıl hakikatler gözlerde gizlidir ve istişareler yanyana değil, göz göze, karşı karşıya yapılır. Zirvelere doğru yan yana yürüdüğünüz insanlarla kolkola girersiniz ve hedefe ulaştığınız zaman o sivri tepe hepinize birden dar gelir. Artık birilerinin uçurumdan yuvarlanması gerekir. Örnekler için gündeme göz atmak kâfi. Yan yana yürümek pragmatikliktir ve bazı fani ittifaklar için kullanılır. Karşı karşıya durmak mertliktir, ülkenin bekası için risk üstlenmek, vicdani bir ayna, bir aksi seda olmaktır…

Bu yüzden “karşı”dayım. Kalemim ne falanca filancanın kılıcı ne de herhangi bir kasabın linç satırıdır. Yeri gelince neşter vazifesini icra edebilir… Hepsi bu…

 

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir