"Enter"a basıp içeriğe geçin

Cemil Meriçin Kerameti

Memduh Cumhur; TRT’nin fiilen eski lakin ruhen eskimeyen ses sanatçılarından…  Üsküdar’ın mümtaz simalarından olan bu kalender beyefendi,  Prof.Dr. Ahmet Yüksel Özemre’nin veciz ifadesiyle,  “Üsküdar’ın manevi eczalarını da nasiplilerine armağan eden” musikişinas bir eczacı. Cemil Meriç’in de talebelerinden olan ve onun vicahında yaptığı meşklerle biyografisine entelektüel derinlik, müzik kariyerine kültürel zenginlik katan sanatçıyı mutat mekanında -eczanesinde-  ziyaret edebilme imkanı doğduğu zaman nasıl sevindiğimi anlatamam.  Memduh hocanın irfanından nasiplenebilecek ve Meriç’le ilgili hatıralarını bizzat kendi dilinden dinleyebilecek olmanın getirdiği mutluluğun yanısıra çok başka, çok özel bir nedenim daha vardı sevinmek için. Bir yakınımdan dinlediğim ilginç bir hatıranın sıhhatini, bizzat o hadiseyi yaşamış insanın ağzından teyid ettirebilme fırsatını yakalamıştım.

Üstadla nasıl tanıştığını, meşk saatlerini, birlikte okudukları ezgileri, yazdığı hicivleri anlattı Memduh hoca… Ve tabi hatıralarını… Her birinin ayrı ayrı yazılması ve dosyalanması gereken hatıraların arasında, hikmet ve hayret yüklü bir hatırası vardı ki, dinlerken bir defineye tesadüf etmiş hazine avcılarının gözlerinde görülebilen ışıltılarla dolduruyordu gözbebeklerimizi. Paylaşıldığı takdirde başınızı ağrıtabilecek, paylaşılmadığı takdirde ise içinize bir ukde olup oturabilecek kabiliyete sahip bu sevimli hatırayı Memduh Cumhur’un dilinden dinleyene kadar zihnimde itinayla sevip okşadım. Cemil Meriç’e olan hayranlığımı zirveye ulaştıran bu mesajın sizlerle paylaşılabilecek olgunluğa eriştiğini düşünüyorum.  Olay şöyle gerçekleşir:

Memduh hoca, Yaşar Nuri Öztürk’le üniversitede tanışır. İkisi de üniversite öğrencisidir ve arkadaş olurlar. Yaşar Nuri Öztürk, birgün Memduh Cumhur’a Fransızca öğrenmek istediğini söyler. Memduh hoca, kendisini Cemil Meriç’le tanıştırabileceğini ifade eder. “Fransızcayı sökersin, Fransız edebiyatını da öğrenirsin” der. Cemil Meriç’in muhafazakâr gençler arasında çok popüler olduğu yıllardır ve Yaşar Nuri Öztürk bu teklifi heyecanla kabul eder. Bilvesile Osmanlıcasını da ilerletmek isteyen bu toy ilahiyat fakültesi öğrencisi; Memduh Cumhur’un tavassutu ile Cemil Meriç’le tanışır lakin bir iki ziyaretten sonra irtibat kesilir. İrtibatın niçin kesildiğini Cemil Meriç’i gördüğü zaman anlar genç Memduh. “Benimle ne zaman karşılaşsa hiddetle ayağa kalkıyor ve senin getirdiğin o gavur imam benim lugatımı çaldı! diyerek gürlüyordu. Utançtan kızaran yüzümü nasıl saklayacağımı şaşırıyordum“ diye anlatıyor Memduh Cumhur. Meğer bu ziyaretlerin birinde Yaşar Nuri Öztürk, üstadın çok kıymetli bir lugatını ödünç alır ve geri getirmez. Bu hareketin üstadın literatüründe karşılığı ise hırsızlıktır. Unutkanlık mı, ihmalkarlık mı dersiniz!… Hangi gerekçe ile yapmış olursa olsun, Yaşar Nuri hocanın sadece hırsızlıkla damgalanmasına neden olmamış bu olay; aynı zamanda uzunca bir süre arkadaşları arasında  ‘gavur imam’ olarak anılmasına da sebep olmuş.

Bu hatırayı anlattıktan sonra mütebessim bir ifadeyle; “Ümit Meriç’i gördüğüm zaman ‘babanız keramet ehlindendi’ dedim. ‘O da nerden çıktı’ dedi. Bu olayı anlatınca gülümsedi“ diye kısa bir not düşüyor Memduh Cumhur, Yaşar Nuri hocanın belli bir camianın nezdindeki makamına ihsas yaparak.

Yaşar Nuri Öztürk’ün imanını sorgulamak ne haddimize. Bugün ona bir kısım cemaat ehlinin yakıştırdığı sıfatı yıllar önce Cemil Meriç’in telaffuz etmiş olması hoş bir tesadüftür sadece.

Son zamanlarda adından daha sık bahsediliyor Cemil Meriç’in. Bu tafsilatlarda tam anlamıyla zikredilmeyen bir takım arızaların Memduh Cumhur’un zaviyesinden nasıl göründüğünü de merak ediyordum tabi… Cemil Meriç’in daha çok okunması için ille de anlaşılması gerektiğini savunan zihniyetin, onun inci taneleri misali yanyana sıraladığı kelimelerini sadeleştirme adı altında çakıl taşlarına çevirmeye kalkışmasını nasıl karşıladığı da bilmek istiyordum. Bu beyni ve kalbi dolu İstanbul beyefendisiyle geçirdiğimiz bir iki saate sığdırılması icap eden daha çok konu vardı ancak kafamdaki sorulara bir türlü sıra gelmedi ve külliyatın neşriyatı ile ilgili sorularımı erteleyerek ayrılmak zorunda kaldım huzurdan.

Kanal a’nın düzenlediği Cemil Meriç belgeselinde yöneltilen sorulardan biri yine Cemil Meriç’in anlaşılması ile ilgiliydi. Memduh Cumhur’un hatırasını anlatarak Mevlana’yı konuşturmak gerekiyordu belki de; “Onu anlamak, o olmaya bağlıdır. Hızır’a göre alelade olan işler Musa’nın aklını şaşırttı, Musa onları görünce bulandı”. Anlatamadım tabi… Anlamaya endekslenmiş bir cemiyete seslendiğimi unutamadığım için.

Cemil Meriç anlaşılmıyor diye mi okunmuyor gerçekten? Evet, belki de öyle… Peki bunun çaresi onu bizim gibi konuşmaya mecbur kılmak mıdır, yoksa onun konuştuğu lisana vakıf olmaya çalışmak mıdır? Onun lisanına, yani Osmanlıcaya… Meriç’in dilini sadeleştirmek akıllara geliyor da, okullarımızda Osmanlıcanın öğretilmesini sağlamak neden kimsenin aklına gelmiyor sahi?

Anlayın artık! Anlayın ve tarihinizle, medeniyetinizle, mütefekkirinizle anlaşın… Cemil Meriç’i değil, Osmanlıcayı anlayın…

 

(Timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)

Tek Yorum

  1. Ömer KARAYILAN Ömer KARAYILAN

    Kalbiniz dert görmesin.
    Bu güzel yazı için , budeğerli hatıraları bize böyle güzel naklettiğiniz için tebrik ve teşekkür ederim.
    Saygı ve muhabbetlerimle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir