Kabataş rivayeti de diğer efsaneler gibi, insanlarımızı gırtlak gırtlağa getirdikten sonra, fırıldak gündemimize yakışan bir hızla hafızamızın arka raflarına kaldırıldı. Konuyu kendi elleri ile servis edenler, “bir suçlu varsa tutuklayın” diyenleri “pis çapulcu!” çığlıkları atarak tekmeleyenler, şimdi herkes sussun istiyorlar. Büyük ihtimalle ideolojik nefretinin veya hırslı siyaset odaklarının kurbanı olduğuna inandığım bir annenin daha fazla linç edilmesine vicdanım izin vermiyor. Meseleyi kaşımak yerine, olay etrafında yorumlar kasan gazeteci köşe yazarımsıların incilerine dikkatleri çevirmek lazım.
Bakın bunlardan biri, bir gazetedeki mutat salaşından nasıl seslendi:
“Benim araştırmalarım hemen her seferinde, ‘Görüntü yokmuş’, ‘MOBESE’lerin hiçbiri o gün çalışmıyormuş’, ayrıca ilginçtir ‘Görüntüler silinmiş, yok edilmiş’ gibi açıklamalara tosladı.(…) o şartlarda ‘Saldırıya uğradım’ diyen bir kadının beyanını esas almaktan ve konunun peşine düşüp aileyle görüşmekten daha doğal ne olabilirdi? (…) Kimse kendisini kandırmasın, polise ve savcılığa da intikal etmiş bir durum söz konusu olduğunda ‘görüntü çıkana kadar susmak’ erdemli gazetecilik filan değil düpedüz otosansürdür.”
Görüntülere ulaşamayan bu hanım kalemimiz, olayı gündeme oturtan o malum röportajı okumuş ama metindeki; “Valiliğin, emniyetin elinde mobese kayıtları mevcut” satırı dışında herşeye iman etmiş.
Bir olayın polise veya savcılığa intikal etmesinin nedeni aydınlatılmamış olmasıdır zaten. Aydınlığa kavuşturulmamış bir hadiseyi de haber yapabilirsiniz tabi ama kesin kanaat içeren, agresif veya histerik yorumlarla harmanlayarak değil.
İddialardaki abartılı sahnelerden zerre şüphe duymayacak kadar ideolojik aidiyetine yaslanmış yurdum gazetecisi, nefret duygularını çoğaltma ve bir anneyi hedef tahtasına oturtma dışında hiçbir amaca hizmet etmeyecek o söyleşiyi bakın nasıl sunuyor:
“O kadar zarif bir o kadar naif gencecik bir anne henüz 25 yaşında. Ve yanında bebek arabasının içerisinde mini minnacık altı aylık bir kız bebeği. Minicik ayakları ve kolları, gözü dönmüş caniler tarafından tırmalanmış o minicik sabi o kadar sevimli o kadar pozitif ki bebek arabasının içerisinde ağzında emziğiyle sürekli gülümsüyor.(…) Hiç oraya buraya olayı çekmeye çalışmayın. Bu vahşeti yapanlar, o genç anneye bir siyasetçinin gelini olduğu için yapmadılar.
Halk dersini verecektir
AK Parti niye miting yapıyor diyenler, ortamın gerilmemesi için AK Part miting yapmasın diye vıdı vıdı edenler… AK Parti tam da bu sebeplerden dolayı o mitingleri yapmalı. O mitingleri yapmalı ki ‘Tayyip’i devireceğiz bu ülkeyi geri teslim alıyoruz’ diyen it kopuk gerçekte ne olduğunu anlayıp hezeyanlarından vazgeçsinler.
Menderes’i ASTINIZ, Özal’ı ZEHİRLEDİNİZ ama Erdoğan’ı YEDİRMEYECEK bu halk size…”
Bu mu erdemli gazetecilik? Bizler, bir zamanların o “hoyrat medya dili”nin mağdurları değil miydik? Hangi ara tepemizde satır sallayanlara, hırlayıp horlamayı gazetecilik diye sunanlara bu kadar benzedik?
Bu yaptığınız gazetecilik değil arkadaşlar! Bu yaptığınızın adı en hafif tabirle “tetikçilik”!
İzan ve itidal telkin etmek yerine, çığırtkanlığı ve çala kalem saldırmayı tercih edenler, buraya bakın! Ders vermeye çağırdığınız o halkın tahta döşeklere doğan çocukları, babalarının kalan tek gözlerindeki hüzünden tanır sizleri. Satırlarınıza sinen o yılan ıslığından tanır sizleri. Hangi ucube neşriyatın sutunlarına, hangi maskenin arkasına saklanırsanız saklanın; bilmem hangi muktediri, hangi mirasyedi veledi paravan yaparsanız yapın, bulur çıkarır sizleri halkın huzuruna.
Vakit daha fazla geçmeden içinize çekilin, manevi dünyanızda nedamet duygusunu arayın ve ona sığının. Biraz eğitin kendinizi; en azından “erdemli gazetecilik” nedir, öğrenin ya da bırakın bu işi. Daha fazla kul hakkına girmeden, daha fazla insanlarımızı birbirine düşürmeden, daha fazla kana bulamadan kelimelerinizi, bırakın bu işi…
(23.02.2014 tarihli Karşı Gazete’de yayınlanmıştır)
İlk Yorumu Siz Yapın