"Enter"a basıp içeriğe geçin

Hz Aişeye iftira atanlardan farkınız ne?

İffet!

Yuvarlak ve kıvrak bedenlere yuva yapan ürkek serçe

ev içlerinde kollanan, kollandıkça namuslanan

hanım hatun kızların burunlarına çekilen peçe

Hıristiyanlık Sezar’ın emrine verildikten sonra Avrupa ortaçağın karanlıklarına gömüldü. Bu din, alt tabakadan insanların; adalete, hürriyete, eşitliğe susamış insanların sesiydi. Halkı uyuşturmak, ayaklanmaları önlemek ve imtiyazları meşrulaştırmak için Tanrı`ya yalanlar söylettiler. Hıristiyanlık ortaçağda kralın fetvasıydı sadece. Zirvede Tanrı, Tanrı`nın oğlu, kutsal ruh ve Sezar geliyordu. Sezar, yani erk, devlet, egemen güç, hâkimiyet…

İslam dünyası ortaçağını yaşamaktadır. Hâkim kültürün temsilcileri şunu bilmektedirler: Çalışan, vergi veren adsız kalabalıkları emri yevmiyelerinize tevdi için Allah`ı kullanmak zorundasınızdır, çünkü insanları huzura kanatlandıran yegâne kudret rabbin melekûtudur. Huzur vaad ederken iradenize ram etmelisiniz ki vicdanları, yığınlar sizi omuzlasın…

İlahi hükümler sizin yaratıcı zekânız sayesinde egemenliğinize hizmet edecek şekilde tanzim edilebilirler, edilmelidirler. Toplumsal zaafları ve asırların biriktirdiği örfi kaygıları bir araya getirip karmak ve kutsal kelamdan alıntılanmış satırlarla süsleyip avamın idrakine sunmak ortaçağ ulemasının irşad usulüdür ve biz bu usule hiç de yabancı bırakılmamışızdır. Çok iyi tanıdığımız bu tebliğ metodu en çok da kadının ölüm çanıdır. Kadın bedeni üzerinden inşaaya kalkışılan kurtuluş teorilerinin her biri, bedeli kadına ödetilen acı birer inkırazın vesikalarıdırlar.

İffetin sembolü, kutsal üniforma = Başörtüsü

Hiç şüphesiz, kadınların vasıtasıyla ulaşılabilecek emellere ancak kadınlar doğru kanalize edilerek varılır. Kadınlara özel nutuklar irad edilir; sözde değerlerine sık sık vurguda bulunarak sorumlulukları ezberletilir. Ayetler egemen gücün insiyatifiyle erk’in menfaatine hizmet edecek şekilde yorumlanır ve kadın kocasına, dolaylı olarak da mevcut otoriteye itaate teşvik edilir. Yapılan aşıların tutması ve kalıcı olması için görsel imgelere de ihtiyaç vardır.

Üniforma zapt-u rapt altına alınması gereken insan toplulukları için elzemdir.

‘Üniforma’ tüm totaliter rejimlerde hizmet nişanesinden ziyade bir tahakküm vasıtasıdır. Tek tipleştirilerek, belli bir sultanın boyunduruğu altına alınmak istenen bireyler, tüm duyu organları kullanılarak klonlanırlar. Kulaklar marşlarla, beyinler sloganlarla, gözler de üniformalarla terbiye edilir. Çelikten bir disiplinle kontrol altında tutulan bütün kurumlarda üniforma mecburidir. Orduda üniformadır adı, okulda forma… Tımarhanede beyazdır rengi, hapishanede mavi, kilisede siyah ama gayesi aynıdır; sorumlulukları hatırlamak, hatırlatmak. Birbirinin aynısı gibi görünen insanlar bir süre sonra davranışlarını, zaman ilerledikçe düşüncelerini ve duygularını da aynılaştırarak üstlerinin işlerini kolaylaştırır ve sistemde arzu edilen dengeyi muhafaza ederler.

Üniforma giymeyenler için de üniformalı biri insan değil, üniformadır. Üniforma neyi simgeliyorsa odur ve ondan sadece görevini bihakkın yerine getirmesi beklenir. Polis asayişi sağlamakla görevlidir örneğin; doktor can kurtarmakla, çöpçünün işi temizlemektir, rahibe ibadet ve itaatle yükümlüdür.

Rahibe, evet…

İslam dünyası; son derece hegemonyal temellere oturtulmuş bir kurum olan kilisenin diğer birçok doktriniyle birlikte üniforma geleneğini de kabul etmekte zorlanmamıştır. Ruhbanlığı kökten reddeden bir dine iman edilen coğrafyada, İsevi etkilerle din adamlığı müessesi benimsenmiş, çok küçük ayrıntılarla rahiplerin kıyafetlerinden ayrılan cübbeler bile giyilmiş, kadınlar da siyah çarşaflara sokulmuştur. Bütün bu kasıtlı tertiplerin ortak bir hedefi vardır: insanları daha rahat gütmek. Zorlanmadan ‘korunma’ veya ‘kabul görme’ avantajı sağlayan üniforma, insanoğlunun fıtraten sahip olduğu aidiyet ihtiyacına da cevap verir. Aslında insanlara sürü psikolojisini aşılamak zor değildir. Belli bir kümeye ait olduğunu, dolayısı ile güvende olduğunu hissetmek isteyen insan, kendi iradesiyle özgürlüklerinden feragat eder. Üniforma; sosyal şartlar, iklimler ve toplumsal kalkınma indeksiyle doğru orantılı olarak renk ve biçim değiştirebilir ama işlev hep aynı kalır.

Başörtüsünün ülkemizde artık imani bir tercihin enstrümanı olmaktan çıktığını, her kıvrımına ayrı bir sosyal mesaj yüklenmiş ezici bir üniforma haline getirildiğini yaşadığımız olaylardan anlıyoruz.

Bu nahoş durum; bir devrim manifestosu sayılabilecek Nur suresinin erkeklere seslenen maddelerini okurken sesinin volümünü kısabildiği kadar kısan, kadınlara seslenen ayetlere sıra gelince ses perdelerini yırtan, kimi yerde Allah adına konuşabilecek kadar haddini aşan masculin (maskülen) zihniyetin en çarpıcı zaferlerinden biridir. Başörtüsünü; iffet, namus, şeref, ahlak gibi görkemli kelimelerle tasvir ederek üniformalaştıran ve başörtülülerin günahtan, kirden münezzeh, yegâne mesuliyeti ibadet ve itaat olan rahibeler gibi tahayyül edilmesine yol açan muhafazakâr bünyeler ne gariptir ki;

– Ben ne başörtülüler gördüm…

– Bu türbanlı kızlar var yaaaa…

– Bunlar başlarını kapatır…

diye başlayan ve devam eden cümlelerle örülü ayak üstü sohbetlerden rahatsızlık duymayacak kadar da kendi eserlerine antipati beslerler. Zira biz aynı zihniyeti, (sanal alemde sık sık karşılaştığımız) başörtülü kızların sevgilileriyle birlikte açık alanlarda çekilmiş video görüntülerini göstererek, başörtülü bayanları taşlarken yakalarız. O görüntülerin hangi eller tarafından çekildiğini pekala bilen bu feraset yoksunları için konu ‘kadın’ olunca haber dışında her şey teferruattır. Bütün işlerini güçlerini bırakıp tez elden başörtülü kızları cezalandırmak için birbirleriyle yarışırlar. Haddizatında, hoyrat ataerkil kültürde kadın bedenine bayrak direği muamelesi yapmak ve gönderine erk’in çıkar sembolünü çekip biteviye dalgalandırmak zaruridir. Başörtüsü dini bir yükümlülükten ziyade artık; bayraktır, simgedir, sembol veya kelepçedir. Onu taşıyan kadın, gayri ihtiyari omuzlarına yüklenen bu, ‘iffetli kadını temsil’ misyonuyla tamamen sınırlandırılmış ve iradesi kontrol altına alınmıştır. Ancak bu sayede cepler dolar, boş koltuklar kapılır. Din erkin yönetiminde ve hâkim ideolojinin denetiminde olduğu sürece menfaatler de garanti altındadır. Ve kadın bütün eril menfaatlerin teminatıdır.

Hz. Aişe’ye iftira atanlardan farkınız ne?

Oysa Nur suresinin bizzat indiriliş nedeni olan İfk hadisesinde, cahiliye devrinde yaygın olan kadın aleyhtarı ahlaki zaaflara işaret eden sarsıcı bir uyarı gizlidir. Halka açık bir mekânda bir bayanı, bir erkekle beraber görüp dillerine dolayanların, Hz. Aişe validemizi ashaptan biriyle görüp iftira atan ve Kur’an’da açık bir dille lanetlenen müfterilerden farkları yoktur. ‘Burada asıl gaye fitneye yol açacak davranışlardan insanları men etmektir’ diyenler olacaktır. O halde, örfe ve yerleşik ahlak anlayışına aykırı davranıştan ziyade, o davranışta bulunan insanın kılık kıyafetini, özellikle de ‘kadın’ı dedikodu malzemesi yaparak, başörtüsü üzerinden belli bir camiayı karalamaya kalkışanlar fitneci, bu fitnecileri direk veya dolaylı söylemlerle destekleyen Müslümanlar da en az onlar kadar ifrittir.

Gelecek yazımızda ‘Kur’an’da iffet ve başörtüsü’ konusunu işlemeye çalışacağız.

Merhaba Adilmedya…

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir