"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mene, Tekel, Peres; Almanyanın Sonu

Batı için Doğu bir ilkeller ülkesidir. Vicdanını rahat ettirmek için fethettiği ülke ne kadar büyük bir medeniyete sahip olursa olsun Avrupa, onun insanının sevgi ve saygıya layık olmadığına ferman çıkarır.

 

Cemil Meriç

 

Üstad Cemil Meriç’in Sosyoloji Notları ve Konferanslar kitabından Machiavelli’nin Politika ahlakı ile ilgili düşüncelerini okurken, Alman siyaset anlayışında Machiavelli’nin etik ilkelerine ne kadar büyük bir itinayla riayet edildiğini müşahade ediyor insan. Dış politikada tarafsızlık olmaz Machiavelli’ye göre. Her zaman zayıfın tarafı tutulmalıdır, onlara hep ümit aşılanmalıdır ancak hiçbir zayıf güçlendirilmemelidir. Prens’in yazarı, “Düşmanlarla birleşmek suretiyle onlar kazanılır” diyor. Leon Daudet’in ifadesiyle; Kim olursanız olun, ne kadar çekimser davranırsanız davranın daima düşmanlarınız olacaktır. Derhal taraf tutmalısınız. Düşman kazanacaksınız, fakat düşmanlarınızın düşmanları en yakın dostlarınız olacaktır. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” felsefesi Alman siyaset geleneğinin en temel desturlarından biridir.

 

Bu gayri ahlaki işbirliği metodunun ilk tatbikçisi de Almanya’dır. Almanya Fransa’yı zaptedince eski Fransız nazileriyle değil, mareşal Peter’le anlaştı. Yani düşmanla işbirliği yaptı.

 

Bu tarihi vesikaya benzer bir yaşanmışlığa geçtiğimiz günlerde yeniden şahitlik etti insanlık. Almanya en kadim düşmanı İsrail’le sarmaş dolaş objektiflere pozlar verirken, ülkesinde yaşayan 3,5 milyon müslüman azınlığa da “düşmanımın düşmanı dostumdur” mesajını veriyordu.

 

Alman Şansölye Angela Merkel’in İsrail’in kuruluşunun 60. yıldönümü kutlamaları münasebetiyle İsrail’e yaptığı ziyaret, bundan önceki rutin ziyaretlerden çok farklıydı. Merkel eski meslekdaşlarından farklı olarak, çok net ve hatta hiç alışılmadık sloganik bir dille İsrail’e bağlılığını ilan etti ve İsrail’i İran konusunda işbirliğine davet etti. Haaretz gazetesinden Tom Segev Merkel’in kullandığı argumanlarla ilgili olarak, “Amerikalılar bile İsrail’i desteklerken bu kadar ileri gidemediler” dedi.

 

 

Göreve geldiği günden beri ABD ve İsrail dostu bir dış siyaset anlayışı ile hareket eden Merkel, ülke içinde bazı müslüman Alman gençlerin ve göçmen asıllı müslümanların bir takım eylem planlarının ortaya çıkarılması ve son olarak Afganistan’daki bir intihar eylemcisinin Alman vatandaşı çıkması üzerine siyasi çizgisinin yörüngesini tam olarak belirledi. Amerika’nın çabalarıyla bütün Avrupa’ya aşılanan İslamcı Terörizm korkusu Almanya’nın geçmişten gelen İran fobisini ustaca tetikledi.İran’ın başının belası Terörist teşkilat Pejak’ı yıllardır destekleyen Almanya, muhtemel bir İran işgalinde pastadaki hakkından mahrum kalmak istemiyor ve tabi yıllardır verdiği emeklerin karşılığını almak istiyor olabilir. ABD’ye ulaşmak için İsrail’in onayını almanın elzem olduğunu bilen Merkel’in daha fazla vakit kaybetmeden soluğu İsrail’de alması ve Knesset’de günah çıkarması özellikle Alman Sosyal Demokratları çileden çıkardı. İsrailli bazı Politikacıların da tepkisini çeken Merkel’e en ağır eleştiri İsrailli Milletvekili Yossi Beilin’den geldi. Yahudi Politikacı Die Zeit Gazetesine verdiği Röportajda Merkel’i, “sana gelen bana gelsin” diyerek bağrına bastığı İsrail’i Gazze konusunda samimi duygularla eleştirmediği için tenkid etti. “Böyle bir dostluğa ihtiyacım yok” diyen Beilin bile Merkel’in samimiyetine güvenemiyor.

 

Merkel’e kim güveniyor?

 

İsrail şimdiye kadar sadece Amerikan başkanlarına yaptığı jestlerden bazılarını Merkel’e de yaptı. Olmert Merkel’i Havaalanında karşıladı ve Şansölye’ye Knesset’de konuşma yapma hakkı tanındı. Merkel böylece İsrail Parlamentosu çalışma oturumlarında konuşma yapan ilk yabancı başbakan olma unvanını almış oldu. Sıradan diplomatik usulleri zorlayan yüksek bir teveccühle ağırlanan Merkel’e gösterilen bu iltifat bariz bir güvenin tezahürü değilse, müşterek menfaatlerin siyasi arenada sağlam taahhütlere bağlanması ihtiyacındandır. Almanya’yı İsrail’in himayesinde Amerika’nın lokomotifliğini üstlenerek geleceğe taşımak isteyen Merkel, ülkesindeki müslüman azınlıkla ilgili uyum politikalarını da ne kadar ciddiye aldığını göstermiş oldu. Medeniyetler çatışmasında safını Yahudi-Hıristiyan çizgide belirleyen Başbakan mecburi bir prosedürü atlatmış ve büyük bir tehlikeyi savmış olduğunu düşünüyor. Uyum politikaları çerçevesinde her sene düzenlenen İslam Konferanslarında müslümanlarla ilgili alınan kararların dip notlarını okumak gittikçe daha da kolaylaşıyor. İsrail sevdalısı bir başbakanın uyum adı altında yapacağı her icraatı müslümanlar uyumsuzlukla karşılayacak ve haklı bir refleksle faaliyetlerin peçesini kaldırmaya, arkasındaki hercü merce vakıf olmaya çalışacaklardır. Ülkesindeki müslümanların güvenini kaybeden bir başbakanın muhtemel kaosları önlemeye ne kadar muktedir olacağı malumdur. Filistin meselesinin dinci terörün en güçlü malzemesi olduğu düşünülürse, Amerika’nın sevk ve idaresindeki bu meçhul güçlerin İsrail dostu Almanya’ya yönelik şiddet eylemlerini artıracakları kuvvetle muhtemeldir. Merkel’in dinci teröristlerin elinden Amerika’ya sığınmaya çalışması Amerika’nın ne kadar iyi plan yaptığının bir işareti sayılabilir sadece. Avrupa’da güçlü ve güvenilir bir müttefik arayışı içinde olan Amerika’nın muradına erdiğini, yani Amerika’nın Merkel’e güvendiğini söyleyebiliriz. Merkel’in Amerika’ya duyduğu güveni nereye kadar muhafaza edebileceğini kestirmek müşkül ancak Şansölye’nin evde yaptığı planları çarşıya uydurmaya  -uyum politikalarına rağmen- muvaffak olamayacağı muhakkak. Her hafta bir evin yakıldığı, bir caminin bombalandığı Almanya’ya kadim düşmanı, yeni dostu İsrail yardımcı olamayacaktır. İsrail destekli Politikalar Müslümanlar arasındaki en büyük çoğunluğu teşkil eden Türklerin hayatını daha da güçleştirirken Almanya’ya da hayalkırıklığı olarak dönecektir.

 

 

Peki ya Türkiye?

 

Türkiye’nin AB üyeliğine, halkının mensub olduğu dinden mütevellit hep soğuk yaklaşan ve hatta menfi yaklaşımının gerekçesini de hiç çekinmeden söyleyen Merkel’in artık bu konudaki siyasetinde herhangi bir değişiklik yapmasını beklemek abes olur. Müslüman Türkiye Judo-Hıristiyan bir Almanya’nın karşısında yeni Politikalar üretmek zorundadır. Almanya’nın ABD ve İsrail’in yanında yer alması Türkiye’ye AB kapılarının uzun bir süre daha açılmayacağının işaretidir. Bu çok mü hüzün vericidir. Hayır… Yeni dünya düzeninde Avrupa cazibesini kaybetmiştir. Bu dünyada AB sınırları içinde bir Türkiye’den ziyade o sınırların dışında bulunan bir Türkiye daha kuşatıcı, daha yapıcı ve hatta, çok daha güçlü olacaktır. Medeniyetler de insanlar gibi, doğar, büyür ve ölürler… Avrupa medeniyetinin merkezi Almanya, son yıllarını yaşadığını vehmetmese İsrail’e hulus çakıp, gerdan kırmaz…

 

Ne diyordu Danyal Nebi: Mene, Tekel, Peres… Yeri gelmişken hikayesini de anlatalim:

Babil’de mutantan bir şölen: Mukaddes taslarla sunulan şarap. Nedimler mest, dildareler mest, hükümdar mest… Ve birden, duvara esrarlı harfler işleyen bir el: Mene, Tekel, Peres. Baltazar dehşet içindedir. Yazılanları ne kahinler anlayabilir, ne falcılar. Son ümit Danyal… Saraya çağrılan Danyal der ki… Tevrat’ı dinleyelim:

 

“Mene:Allah senin krallığını saydı ve sona erdirdi.

Tekel: Terazide tartıldın ve eksik bulundun.

Peres: Ülken bölündü ve Medlerle Farslara verildi”

 

Baltazar o gece öldürülür ve…

 

(Tevrat, Danyal, V,25)

 (timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir