Kısa bir süre önce Almanya iki ayrı cinayetle sallandı. Her iki cinayetin kurbanı da müslümandı, kadındı ve bıçaklanarak öldürüldüler. Her iki cinayette de katiller eylemlerini; dinsel, geleneksel ya da ideolojik motiflerle gerekçelendirdiler. Katillerden biri İslam düşmanıydı, diğeri ise İslam mücahidi.
Ne garip bir çelişki değil mi?
İsterseniz önce, bir mahkeme salonunda vuku bulan „ Merve Şirbini cinayeti“ hakkında Türk ve Alman medyasında yer alan haberlerin analizini yapalım…
İki yıl önce Rusya’dan göç eden ve kendisi de aslında bir „yabancı“ olan Alex W.‘den „ırkçı faşist“ olarak bahseden Alman basını, 11 Eylül olaylarından beri yaptığı asılsız haberlerle İslamfobinin dişleri arasında tir tir titrettiği Avrupalı okurun kafasında soru işareti oluşmasını engelledi. Haberleri işleme biçimleriyle önce okurların kulağına sessizce şunları fısıldadılar;
Alex W. Rusya‘dan gelen kirli bir ırkçı ve bu cinayet çok istisnai bir olay. Sadece müslümanlara karşı doğrultulmamıştır o bıçak. Alex W. bir yahudiyi de bıçaklayabilirdi. Zaten Merve’de bir islamcıydı ve giyimiyle provake ediyordu Alex’i.
Okurun karışan kafasını yeniden istenilen istikamete yönlendirdikten sonra, her zamanki gibi davul ve tokmaklarını ellerine alıp, fırsat bu fırsat diyerek, „islamifobik tabanlı felaket tellallığı“ misyonlarını icra ettiler;
Müslümanlar bu olayı kullanacaklar. Her an bir intihar saldırısı yapabilirler, bomba atabilirler, kuyumuzu kazabilirler, arkamızdan işler çevirebilirler, çünkü, çünkü, çünkü olayı protesto ettiler. Protestolarda “intikamımızı alacağız!” diye slogan attılar, pankart açtılar, yumruk salladılar, tepindiler, böğürdüler, ağladılar, delirdiler. Çok korktuk sayın okuyucu, çok! İslamcılar çok öfkelendiler, saldırıya geçecekler! Hemen güvenlik önlemleri alınmalı, İslam ülkelerinde yapılan tatil rezervasyonları iptal edilmeli; eş, dost, konu komşuyla hellalleşilmeli, çünkü, çünkü, çünkü; müslümanlar vahşidir, canidir, hayvandır! 11 Eylül!, 11Eylül!, 11 Eylül!…. S.O.S
Merve’nin katili Avrupa medyasıdır
Basının insanların beyinlerine kazıdığı kavramlar öyle derinlerde yuvalanmıştı ki, olayın soruşturmasını yürüten Saksonyalı komser bile gazetecilere yaptığı açıklamalarda Merve’den bir „İslamist“ yani „islamcı“ olarak bahsetmekte hiçbir sakınca görmedi. Merve’nin İslamcı olarak sıfatlandırılması, cinayeti Avrupalı vatandaşın vicdanında-handiyse- meşru bir zemine bile oturtmayı başardı. “Onlar az mı hıristiyanı öldürmüşlerdi!” arka planlı, „Bir tane de biz öldürmüşüz çok mu yani!” harmanlı yorumlarla günah çıkartıp, içlerini serinlettiler.
Aslında Merve’nin katili ne Alex’tir ne de Faşizm. Merve’yi Avrupa basını öldürmüştür. Merve’nin katili İslamfobi illetinin Tanrısı, derin güçlerin maşası Avrupa medyasıdır.
Merve için ağlayanlar Büşra için de ağlayabilmeliydiler
Bu elim olayın Türk basınında ele alınış, dillendiriliş şekli ise bir başka faciadır. Muhafazakar basın Merve’yi „başörtüsü şehidi“ ilan ederek ülkedeki başörtüsü yasağını protesto için malzeme niyetine kullanırken, seküler basın olayı iki kelimeyle özetleyerek adeta görmezden geldi. Merve’nin felaketine başörtüsünü gerekçe göstererek sokaklara dökülen iyi niyetli vatandaşlarımız ne yazık ki Avrupa ve Avrupa’daki dengelerle ilgili cehaletlerini de sokağa taşıdılar. Merve başörtülü olduğu için bıçaklanmadı, Merve müslüman olduğu için bıçaklandı. Başörtüsü düsmanlığı değil, İslamfobi lanetlenmeliydi ve bu lanet sokaklara dökülerek değil, Avrupa’daki atmosfer yakından takip edilerek edinilen bir birikimle ikrar edilmeliydi. Bu haklı nutukların irad edileceği mekanlar ise sokak değil; Üniversite anfileri, meclis kürsüleri, araştırma merkezleri olmalıydı. Yakın tarih, kim tarafından irfanımıza intikal ettirildiği meçhul olan „siyah çelenk bırakmak“ gibi ithal ritüellerle gerçekleştirdiğimiz lanetlerden hiçbirinin yerini bulmadığının tanığıdır. „Siyah çelenk bırakmak“ veya „basın açıklamaları yapmak „yerine artık daha sosyolojik, daha akademik, daha derin düşünmeyi ve bir an önce kendimizle yüzleşmeyi başarabilmeliyiz. Merve için sokağa dökülen vatandaşlarımız aynı yüreklilikle „Büşra“ için de yumruklarını havaya kaldırmayı becerebildikleri zaman bu yüzleşme gerçekleşmiş olacak. Sanıyorum o bahtiyar gün henüz çok uzaklarda…
Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda; „hangi günahtan dolayı öldürüldü?“ diye (Tekvir 8,9)
Büyük bir üzüntüyle itiraf etmek zorundayım ki; biz kendimizle yüzleşmekten korkuyoruz.
Merve cinayetinden sadece bir hafta önce, yaşadığım şehre 100 km uzaklıktaki bir şehirde, Schweinfurt’de yine bir başörtülü müslüman kız bıçaklandı. 15 yaşındaki Büşra Özkan kendi arzusuyla başını kapatmıştı ve „Gymnasium“ a (süper lise)geçmiş olmanın gururunu yaşıyordu. Bir taraftan iki kültürlü dünyada bir „denge“sağlamaya çalışıyor, diğer taraftan da buluğ çağı fırtınalarıyla savaşıyordu. Başını örterek dininin bir emrini yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşayan talihsiz genç kız, kot pantolon giyerek yaşadığı coğrafyanın küresel normlarına uzak olmadığı mesajını yolluyordu çevresine.
Aşağı yukarı her gencin başından geçen masum lise aşklarından biri güzel Büşra’nın ecelini hazırladı. Okuldan bir gence ilgi duyduğunu öğrenen baba, „namus“ denen devasa mefhumu kadınların zayıf omuzlarına yükleyerek büyük bir külfetten kurtulduklarını sanan ceberrutların hipnoz seanslarında epey vakit öldürmüş zavallılardan sadece biriydi. O akşam babasıyla rutin tartışmalardan birini daha yaptıktan sonra aşağı katta oturan anneannesinin evine giden genç kız önce Kur-an okudu ve bir koltukta kıvrılıp uyudu. Huzursuz baba, gecenin ilerleyen saatlerinde elinde bir mutfak bıçağıyla aşağı kata indi. Kızını bıçaklayarak öldüren katil babanın kanlı elleriyle aradığı ilk kişi ise devamlı gittiği cami‘nin imamıydı. „Kızımı öldürdüm!“ dedi imama… Bana aşıladığınız „iffet“ sendromu, beynime zerkettiğiniz hastalıklı „namus“ mikrobu etkisini gösterdi demek istedi. „Öğrettiğiniz yanlış din, beni kızımın katili etti“ demek istedi ama demedi, diyemedi… Sadece, kızını niçin öldürdüğünü soran polis memuruna „İslam için“ diye cevap verebildi. “İslam’ı yaşamadığı için” dedi ve sustu adam…
Büşra’nın günahı neydi?
Olaydan sonra Almanya’daki islami cemaatlerin temsilcileri, camii yöneticileri, müslüman sivil toplum örgütleri derhal basının karşısına geçtiler. „İslam’da yok böyle birşey. Bu aile içi bir problem. Bu menfur cinayet İslam’la iliştirilemez“ cümleleri uzun uzun tekrar edildi. Almanlar’ın yıllardır canla başla uğraştıkları uyum politikalarını, niçin yapıldıkları hala anlaşılamayan İslam konferanslarını, diyalog girişimlerini bir gece içinde suya düşüren felaket, Türkiye’deki müslüman derneklerin, insan hakları örgütlerinin hiçbirinin gündeminde yer almadı. Hiçkimse Büşra için yürümeyi, Büşra için pankart açmayı, Büşra için ağlamayı, Büşra için bağırmayı düşünmedi. Büşra’nın ölüm nedeni, Merve’nin ölüm nedeninden daha mı az acıydı, daha mı az yürek burkucuydu, daha mı az saç baş yoldurucuydu? Yoksa Büşra daha mı az müslümandı? Yoksa Büşra size göre hakikaten günahkar mıydı? Ölümü hak mı etmişti?
Neden öldü Büşra?
Sahi, Büşra’yı delik deşik eden bıçağı sevk ve idare eden kuvve’nin adı neydi?
Bu güzel kızın günahı neydi? Niçin hiçkimse onun için „siyah çelenk“ koymayı düşünmedi; karanlık, layuhti ve din cahili mihrakların önüne?
İlk Yorumu Siz Yapın