Almanya’nın Ansbach şehrine bağlı, şirin mi şirin bir Orta Frankonya köyü Rügland. Birbirlerine yaslanıp yeşilliklerin içine gömülen evleri, kilisesi ve şatosuyla orta çağın mimarı dokusunu koruyan ve yaşatan Rügland’ın son yıllarda özellikle Türkler tarafından ziyaret edilmesinin nedeni ise çok başka. Rügland’ın çevresini saran bakımlı ormanların kıyı şeridindeki tarihi mezarlığı ziyaret eden Türkler; asilzadelere ait mozolenin, birinci ve ikinci dünya savaşlarında ölen askerlerin anısına dikilen heykellerin yanından geçip mütevazı bir mezar taşının önünde duruyorlar. Haç şeklindeki mezar taşının üzerinde şunlar yazıyor;
“Hier ruhet in Gott Carl Osman, ward geboren zu Constantinopel 1655, vor Belgrad gefangen 1688, zu Rügland getauft 1727, in Diensten gestanden 47 Jahr. Er starb 1735, alt 80 Jahr”
„Burada Karl Osman yatıyor. İstanbul’da doğdu, 1688’de Belgrad’da esir düştü. 1722’de Rügland’da vaftiz edildi. 47 yıl hizmet verdi. 1735’de 80 yaşındayken vefat etti“
Kilise kayıtlarında yer alan bilgilere göre, 1688 Belgrad kuşatmasından sonra Rügland’a dönen Hannibal von Crailsheim beraberinde iki esir Türk getirir. Bu Türklerden biri olan Osman, savaş sırasında Hannibal von Crailsheim’ın hayatını kurtarmıştır. Osman yıllarca Crailsheim ailesine hizmet eder ve 1722’de Rügland Carolus kilisesinde vaftiz edilir. Kayıtlara göre Osman’ın vaftiz babalığını Ansbach kontu Karl Friedrich üstlenir. Ticaretle uğraşan sipahi Osman zamanla çok zengin olur ve kiliseye iki gümüş şamdanlık hediye eder. Vasiyetinde cenazesine katılan herkese „5 Kreuzer“(sikke, kuruş) verilmesini isteyen ve vasiyeti yerine getirilen Osman’ın defin merasimindeki kalabalık kilise defterlerinde şu ifadelerle anlatılıyor;
Die Kirche konnte den Menschen nicht fassen (cenazeye gelen insanlar kiliseye sığmadılar).
Sipahi Osman’la birlikte getirilen diğer esirin kim olduğu konusunda bilgi yok ancak arşivlerdeki kısa notlarda Karl Osman’ın Hristiyanlığa geçmeden önceki adının „Mustafa“ olarak anılması, diğer esirle karıştırılmış olma ihtimalini artırıyor. Tarihçi yazar Latif Çelik, Osmanlı askeri sipahi Osman’ın kısa hayat hikayesinin de yer aldığı kitabında Mustafa isimli küçük bir çocukdan bahsederek, çocuğun esir edilmiş olabileceğini veya esir edilmiş Türkler’den birinin çocuğu olabileceğini söylüyor. Hannibal von Crailsheim’ın Belgrad’an Rügland’a getirdiği esir Türkler’den diğerinin adı Mustafa mıdır?, Hristiyanlığa geçmeyi reddettiği için mi kilise kayıtlarında adına rastlanmamaktadır? Bu soruların cevaplarını bilmiyoruz.
Sorular bu kadarla bitmiyor. Sipahi Osman’ın kilise arşivlerindeki ilginç öyküsünde de cevapsız kalan sorular var.
Prof. Hartmut Heller’in verdiği bilgilere göre Almanya’ya getirilen esir Türkler’e Hristiyanlığa geçmeleri için 2 veya 3 yıl süre tanınıyordu. Bu süre içinde satın alındıkları veya hediye edildikleri ailede Almanca eğitime tabi tutulan müslüman esirlere Hristiyanlık da bütün teferruatıyla öğretiliyordu. Sipahi Osman’ın mezar taşındaki bilgilere baktığımızda, esir düştüğü tarihle vaftiz edildiği tarih arasından 34 yıl olduğunu görüyoruz. Hristiyanlığa geçmeyi reddeden esirlerin „Heide“ (gavur) sıfatıyla toplumdan tecrit edildiği ve ağır sosyal baskılara maruz kaldığı bir dünyada Osman’ın 34 yıl müslüman kalması, hatta kiliseye gümüş şamdanlık hediye edecek kadar zengin olmayı başarması büyük bir istisna olarak karşımıza çıkıyor. Osman bu kadar yıl mücadele verdikten sonra neden 72 yaşında Hristiyanlığı seçti? Seçti mi yoksa seçtirildi mi?,„Şamdanlık hediye etmek“ kilisenin ve cemiyetin baskısını yumuşatmak için gösterilen bir civanmertlik miydi sadece?
Yine Prof. Heller’den edindiğimiz bilgilere göre „Heide“, yani Hristiyanlığa geçmeden ölen insanlar mezarlığı çevreleyen duvarın dışında kalan bir bölgeye gömülüyorlardı. Osman Hristiyan olduğu halde, niçin o tarihlerde mezarlığın dışında kalan bir bölgeye gömüldü? Osman Hristiyan olmuş muydu gerçekten yoksa baskı gördüğü veya tehdit edildiği için küçük bir oyun mu oynamak zorunda kalmıştı? 34 yıl boyunca dinini muhafaza eden birinin ömrünün sonlarına yaklaşmışken din değiştirmeye tevessül etmeyeceği aşikardır.
Kilise kayıtlarında gözümüze çarpan başka bir tutarsızlık da Sipahi Osman’a reva görülen muamelede gizli. Hannibal von Crailsheim’in hayatını kurtaran „asker Osman“ esir edilerek ödüllendirilir. Von Crailsheim Osman’ı esir alarak ona şükranlarını sunar ama bu kadarla yetinmez ve 47 yıl boyunca evini süpürtüp, çamaşırını yıkatır; süründüre süründüre kendisine hizmet ettirir. Güçlü bir ihtimalle, Ortaçağ’da büyük bir kısmı çürümüş olan Avrupalı vicdan için, esir alınan insanı din değiştirmeye zorlamamak büyük bir lutuftu ve von Crailsheim, sipahi Osman’ı din değiştirmeye zorlamayarak ona vefa borcunu ödedi. 34 yıl boyunca kendi kendine Hristiyan olmasını bekleyen kilise ise Osman’dan bir hareket göremeyince baskılarını artırdı. Gümüş şamdanlarla kiliseyi bir süre daha oyalayan Osman daha fazla mücadele edemedi ve Hristiyanlığı sadece zikren kabul etmekle yetindi.
Bütün bu şüpheli ayrıntıları kalbimizin aynasına yansıtarak, mezar taşının haç şeklinde olmasına veya üzerinde yazılanlara aldırmıyor ve ellerimizi Fatihaya kaldırıyoruz.
Ruhun şad olsun sipahi Osman!
(Timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır)
İlk Yorumu Siz Yapın